23 Ocak 2009 Cuma

Nişan Al, Ateş Etme

Son bir hafta... ta ta taaaaam!!!
Bu kadar heyecanlanacağımı sanmıyordum yahu. Evde nişan yapılıyor deyip de geçmemek lazım o kadar çok ayrıntı varki, ne çemberin içindeyim ne de dışında modu olan ben, çemberin tam ortasındayım. Her soruya ben maruz kalıyorum, bazen sinirleniyorum, birden parlıyorum, saman alevi tarzında bir durumum söz konusu.
Ama şunu farkettim, herkes bana destek de oluyor aynı zamanda. "Yapılacak bir şey var mı?"sorusunu çok duyuyorum bu aralar... içimi rahatlatıyor gerçekten... Hele annemle sevgilim moral kaynağım, arkadaşlarım da öyle... Ayrıntı, detay gördümü dayanamıyorum, takılıyorum, bu da bende stres yapıyor tabikide... Bu stresime geçici gözüyle bakılacak, anın tadı çıkarılacak, hiiiiiiiç endişe edilmeyecek, tırnaklar kemirilmeyecek. (tabe...)

Bir de işyerinden geç saatlerde çıkınca, ayrıca cumarteside çalışınca, bende zaman kavramı, servet değerini almaya başladı. Eve gelince de bir film izlemeyi kendime hak görüyorum.
Ne zamandır izlemek istediğim bir film vardı, Pride and Prejudice, (biliyorum daha yeni mi izledim? ) ve deeeee itiraf ediyorum, "şok"tan bildiğimiz "şok"tan dvd aldım, hemde 2.5 liraya... hemde neler neler: Edison, Hotel Rwanda, La reine margot, Wedding Date...
Başka da bir faaliyetim yok, ha bir de neredeyse her gün nişan için aldığım ayakkabıları ayakkabıcıya götürüyorum, çok aradığım, geç kavuştuğum, doreles'in (ayakkabı demiyorum ona isim koydum) topukları 10 cm, benim boyum oluyor 2 m (abartı)...
Onları kısaltsak mı kısaltmasak mı, kısaltınca modeli bozulur mu bozulmaz mı, çiğ patatesle ovulunca nişastası sayesinde yumuşar mı yumuşamaz mı?, ayakkabıları patateslesekte mi saklasak, patateslemesekte mi saklasak? yaaaa ben ayakkabım için çiğ patates yerim:)

15 Ocak 2009 Perşembe

Bozcaada Sahillerini Bekliyorum...


Yoğun mesai saatlerinin ardından, hatta içindeyken, içimin ferahlaması için, serin suların olduğu yerleri düşünürüm... Beni bu düşünceye iten bir neden de, bugün bir müşterimizin, Ayvalıktaki denize sıfır villasının resmini göstermesidir. Neden çantasında villasının resmini taşır bir insan? çünkü evinin yanındaki kanocu ile problemleri vardır, ve bunu 15 dakikada nefes almadan anlatabilme yeteneğine sahiptir. Bu sırada içimden esneme yeteneğimi keşfetmem de cabası...

Bugün Bozcaada'yı düşündüm... Geçen yaz günübirlik gittim,bayıldım,ayıldım, yok yok hala ayılamadım.

Çanakkale-Geyikli'den feribotla geçiyorsunuz, amacınız denizlere atlamaksa ki benim öyleydi, Ayazma yada Mitos koyuna gidiyorsunuz, (ben Mitos'a gittim - çok sessiz bir kumsal, kafanı koy yanına dinle, en sesli olduğu an müzik yayınının olduğu andı, o da Enrico Macias, ki ben ona ses demiyorum, "baba" diyorum) berrak mı berrak çarşaf gibi sularda karagöz balıklarıyla yüzüyorsunuz, kardeşinize daha fazla deniz kabuğu için baskı yapıyorsunuz, beyaz renkli kadife kumsalında oturuyorsunuz...

...Dönüşte pazarına uğruyorsunuz, dondurmanızı yiyorsunuz, benimki gibi bir babaanneniz varsa onun çay bahçelerinin etrafındaki asmalardan yaprak toplamasını izliyorsunuz, hatta yaprakları dondurma poşetine koyduğu için babanızın gerçek dondurma sandığına gülebiliyorsunuz, Kalesine şöyle bir bakıyorsunuz, akşam evde bekleyen bir dedeniz yoksa, kıyı restorantlarından birinde rakı-roka-balık yapabiliyorsunuz, daha sonra geldiğiniz gibi feribotla uzaklaşıyorsunuz, siz oradan ayrılamadığınızdan sanki ada sizden uzaklaşıyormuş hissine kapılıyorusunuz...

Uzun bir iç çektim bu arada... ben Adayı özlemişim...

Bir aksilik olmazsa, suyu inek içmezse inek dağa kaçmazsa, planlarda bir değişiklik olmazsa, balayı eşittir Bozcaada...

-Bağ evlerinde pansiyon tarzında kalınabiliyormuş, bu konu araştırılacak,-Çok kişi öğrenmesin, Adanın tadı kaçmasın bu konuda dua edilecek, -Daha güzel resimler çekilecek, asmalı bahçelerde kahvaltı edilecek, -sahillerinde elele gezilecek, günbatımına karşı şekerli Türk kahvesi içilecek, -akşama balıklar afiyetle yenilecek, ikimiz de emekli oluncaaa Ada'ya yerleşilecek... (hani Van'a gidilecekti?-bu konu daha sonra ele alınacak...)

12 Ocak 2009 Pazartesi

You make me feel brand new...

Listemize bakacak olursak,

-kar yağdı, -dolunay vardı, -kahvaltıda vişne reçelli çokokremli ekmek yedim, -maçta sakatlanmamış, -saçımında güzel olduğunu söylediler, -hediyemi de beğendi...

**************************
sabah gülerek uyandım, anneciğimin pohça yapan ellerinin yanına benim pancake yapan ellerini ekledim. o eller akşama börek yapacaktı, frambuazlı çikolatalı pasta ikram edecekti, o eller benim 100 kilo olmamı istiyorlar. kalabalık ailemle nezih bir kutlamayı ben çok sevdim.


akşama diğer d.günü sahibinin yanına gideceğimden emindim ama başıma nelerin geleceğinden habersizdim.
Salonun ışıklarını açtıktan sonra koltukların arkasından dünyanın en güzel insanları ve aynı zamanda en mükemmel arkadaşlarının çıktığını görmek, ben de kalbimin beynimle boğazımda düğümlenmesine yolaçan bir etki yarattı... çok mutluyum çok... M'ye, D'ye, Y'ye, P'ye, N'ye, K'ye ve E'ye, en sağlıklı en harika günleri diliyorum...
"o"nu mutlu görmek beni daha da mutlu etti... bir on sene mutlu kelimesini kullanmam galiba bu kadar söyledikten sonra:)
bir sene daha yaşlandığıma hiç bu kadar sevinmemiştim, en güzel d.günümdü...
d.günü çocuğuna, fikir babasına, organizasyon perilerine ne söylesem az... bana söz verdiği gibi çok güzel bir gün oldu, bizim günümüz oldu... iyiki de oldu...


böyle şahane bir günde, ben pot'larımı sirtaki yaparcasına kırmadım, diyebilseyim keşke, söylemeden önce 5 kere düşünsem keşke, sağır duymaz uydurur olmasam keşke, o mor şeyi M'e karşı tutmasaydım keşke...
işte o zaman anılar olmazdı, karnımız ağrıyıncaya kadar gülmezdik, komşular bizi attıracak apartmandan korkusu yaşamazdık, günümüz dolu dolu geçmezdi, biz buyuz diyemezdik, iyiki de biziz...
şaşırdım, güldüm, yedim içtim, şımardım, yenilendim, bir kez daha aşık oldum,
sevdim bir kez daha sevdim...

10 Ocak 2009 Cumartesi

Ahududulu Çikolatalı Pasta


Doğumgünü pastamdır kendileri... Hiç aksatmadan hersene bizim eve uğrarlar... Kendileri diye bahsediyorum, kişilik sahibi bir pasta çünkü... Onu yemeyi kendilerine saygısızlık olarak algılamıyorum...
Doğumgünümde başkasının da doğumgünü,ben bu tesadüfü çok sevdim... ve hersene daha da çok seviyorum...bu bir lutûf gibi...Yarın nasıl bir gün olacak bilmiyorum, Ocak sonu ile çok ilgilendiğimiz için günümüzü fazla düşünemedik... Ben size söyledim, 2009 çabucak tükenecek diye. böyle olmaması için elimden geleni yapıyorum, yemin ediyorum size...

Tesadüf demişken;

Bu görüntüye cok şaşırmıştım, iki önemli insanın ismi, ortaokul ve ilkokul öğrenci numaram...hemen fotoğrafladım... İstanbuldan... İstanbul aşkımı fasikül halinde anlatabilirim, daha sonra anlatmak istemem ondan, konudan konuya atlıyorum, kendimi tutamıyorum...

Daha çok yazabilsem keşke, daha çok fotoğraf çeksem...Son bir haftadır yoğun bir şekilde mesai yapıorum,yeni işimden cok memnunum ancak geç saatlere kadar mesai durumunun, benim bir sonraki günki performansımı etkilediğini göz önünde bulunduracak olursak, üzerimde pek olumlu etkiler bırakmadığı kesin...

Ben eve gelince, uzun uzun yemek yemeyi + canikolarımla sohbet etmeyi, arkasından çayımı yudumlamayı, bu arada nette öbür canikolarımla sohbet etmeyi, güncelden uzak kalmamayı, sıcak sulara dalmayı, yorganın altında kitap okuyarak, uykuya dalma ihtimalini sevdim...

O günler de gelecek... umarım... dönemsel olduğunu düşünüyorum... yarın güzel bir gün olsun,"o"nun bana söylediği gibi...

Bugünüme ise pancake yaparak başladım, devamı aynen o kıvamda geçti, "reçellisini yerken ikincisini neyle yesem acaba" gibi bir telaş içindeydim alışveriş yaparken... Çoğu bitti azı kaldı, "hayırlı iş vesilesiyle alışveriş vol.3" haftaya... gelecek haftanın telaşını şimdiden yapmayım, böyle çilekli telaşlar bunlar. Çilekin yüzümü güldürmesinin yanısıra, sabah yaptığım pancake'in akşam da aynı tazelikte olması yüzümü güldürdü. Tepkisini merak ettiğim şahsiyetin de beğenmesi, gözlerinin içine-rahatsız edici olabilir ama-100 puan bekleyen öğrenci gibi bakan "ben"in, ağzının kulaklarına kadar varması hatta ensesinde birleşmesine yol açtı...

Yarın kar yağsın, gece dolunay olsun, kuzey yıldızı benim yıldızıma yakın olsun, kahvaltıda vişneli-nutellalı ekmek olsun, saçım güzel olsun, maçta sakatlanmasın, hediyemi beğensin...

3 Ocak 2009 Cumartesi

Eskisini Getirene, Yenisini Bedava Veriyoruz...

İnsanın 31.12.2008 gecesi mesaiden sonra eve kaçta gideceğini bilmemesinden daha kötü birşey varsa, o da aynı insanın eve 20:30'da gitmesidir. Ama evde onu bekleyen sevgilisi, annesi, babası,babaannesi, dedesi, anneannesi ve kuzeni olduktan sonra, o yorgunluk falan vız geliyor,hatta masadaki yemekleri gördükten sonra tırıs gittiğine dair söylentiler ortaya çıkıyor.
Unutulmaz bir yılbaşı gecesiydi benim için, son bekar yılbaşı gecem... Yeni yıl dönüm noktası gibi benim için, okadar çok şey varki yapılacak sanki hemen tüketecekmişim gibi geliyor. Her anı doyasıya yaşamayı seven benim gibi biri için hiç istemediğim bir durum...
herkes için SAĞLIK, HUZUR, MUTLULUK, BAŞARI istiyorum...
Yeni yılın ilk işgünü olan cuma günü, bana çok garip gelen, daha sonra tüylerimin ayaküstü kalkmasına neden olacak bir olay yaşadım... Anlatayım:
Şube yoğun günlerinden birini yaşıyordu, kasadaki arkadaşlardan birisiyle bir tatsızlık yaşadım hatta, moralim bozulmuştu, masama geçtim, sonra bir kadın yaklaştı masaya faiz oranları ile ilgili bilgi almak istedi. Söyledim, anlattım, çok genç olduğumu söyledi bende yaşımı söyledim. Doğumgünümü sordu, o da benimle aynı burçtanmış, oğlak burcunun özelliklerini söyledi. Sonra karakterimle ilgili ilginç ve doğru yorumlar yaptı, soğuk göründüğümü ama beni tanıdıkça insanların bana ısındığını, çok çalışkanlı düzenli disiplinli, kararlı ve inatçı olduğumu söyledi. 2009 da bekarsam evleneceğimi söyledi, doğruladım, kafamda gereksiz yere telaş yaptığımı, herşeyin çok güzel olacağını söyledi. İşimde yükseleceğimi, başarılı olacağımı söyledi. Bir kız çocuğum olsun istiyormuşum ki doğru, ama bir kız bir erkek çocuğum olacakmış, hemde hemen olacakmış, ardarda olacakmış. İşyerinden biri yakın zamanda kalbimi kırmış ama özür dileyecekmiş ki bugün diledi...
Bunun şurası garip geldi benim yeni bir iş ortamı ve sevdiğim ile kuracağım bir yuva ortamı ile karşılaşacağım yeni bir yıl ile ilgili meraklarımın telaşlarımın cevabı gibi oldu, Meral Hanım... Falcılıkla ilgisi yoktu, tarzını anlatmam size... beyaz pofuduk montlu, pembe yanaklı, annem yaşlarında bir kadındı... Sohbet havasında oldu, hiç bir çıkar bağlantısı yoktu... Daha çok şey söyledi ama hepsini yazayım istemedim... Benim yerime başkası olsa ona da söylermiydi? Benim bir daha gelin Meral hanım size çok ısındım cümlemin bir etkisi olacakmı? bir daha gelecek mi? Bilmiyorum neydi... Ama bana iyi geldi...
İş hayatına dönecek olursak, bugün mesai yaptık, 10.30-15.30 arasında. Yarın pazar, güzel bir sabah kahvaltısından önce bembeyaz olmuş vadide yürümek istiyorum, kahvaltıda dedemle oynaşmak istiyorum, daha sonra keyif çayımla beraber, gazete okumak istiyorum... Yeni yılın ilk pazarı...
(yeni olan şeyler sıralanır ya birde yeniyılda, "yeni yılın ilk bebeği, ilk karı, ilk trafik kazası,ilk engüzel olayı, ilk en kötü bilmem neyi"... yeni olan şeyler hep güzel kokar...)
Saygılar sunuyorum, öpüyorum, muhteşem bir pazar diliyorum.

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...