11 Ocak 2013 Cuma

Ocağın onbiri, seni bana getirdi...

bazen nedenini bilmediğim ağlamaları oluyor, işte o zaman kendimi çok yetersiz hissediyorum... yeri geldiği zaman "anayım ben ana!" diye çığırtkanlık yapmayı biliyordum ama değil mi? işte o yer geldiği zaman ben de kendimi ancak o zaman ortaya atabiliyorum. Bugün benim ve Melihin doğumgünü, duymayan kalmamıştır herhalde ama kocasıyla aynı gün de doğmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. Bazıları bunu hafife aldığımı düşünüyorlar, nerde o eski Candan diyorlar. Nerde o eski heyecanlı günler diyorlar. Yanlış düşünüyorlar. Ben hala aynı heyecanla yaşıyorum bu günü bilmiyorlar. Ayrıca oğlumun heyecanını yaşıyorum o ayrı. Onsuz düşünemem zaten ben birşeyleri. Bu normal herhalde. Garip değil herhalde. Bana engel değil oğlum ne doğumgünü kutlarken, ne de başka birşey yaparken. O bize ayak uyduruyor zaten. Her yere götürüyorum onu ben, pazara, markete, göl kenarına, kebapçıya, tavacıya, günlere, kahvaltılara. Herkese birşeyler açıklarken buluyorum kendimi. Uykusu geldi ya ondan, acıkmıştır ondan, uyuyacak sessiz olalım, kendi kendine uyuyamıyor, kucakta sallıyorum evet, emziğe alışmadı evet, kilo aldım evet, evet biraz irileştim, doğru emziriyorum ya ondan, hayır daha onu bırakıp bir yere çıkmadım, ... Ama dışarda bir önyargı var ya çocuk olunca değişeceksiniz, mahvolucaksınız, benliğinizden çıkacaksınız.
Hayır mahvolmadım, evet benliğimizden çıkıyoruz doğru ama yeni bir ben olarak. O bebek doğuyor ya yeni bir ben de doğuyor aslında. İki kişilik götürüyorduk ya herşeyi artık üç kişi duruyoruz aynanın karşısında. Ama bizi birbirimize kenetleyen biri var ya işte o Melih...
Onun öyle bir bakışı var ki anlamlar kendilerini kaybederler gözlerinin içinde,
Bakmaya doyamazsın,
Onun öyle bir elimi tutuşu var ki, yıllarca kutuplarda mahsur kalmış gibi ısıtır ellerini,
Elini tutmayı özlersin,
Onun öyle bir gülüşü var ki, yaşama sevincini kaybetmişsen işte o an geri kazanabilirsin,
Kendini tutamazsın,
Onun öyle bir yüreği var ki, daha çok küçük bir kısmını benimle paylaştı, keşfetmeye devam ediyorum, ama biliyorum içi koskocaman ve sımsıcacık...
Her sene olduğu gibi bu sene kendimi tutamadım yazdım sana...
Seni yazdım... Her geçen sene geri dönülmez yolun sonuna bir kilometre daha ekliyoruz.
Aynı gün doğuyoruz, aynı günleri yaşıyoruz.
Aynı bebeğe bakıyoruz.
Ben bir de gözlerinin içine bakıyorum taaa içine... Orda bizi görüyorum... Beni bir de oğlumuzu... Hep bizi kollayan, ben adımlarımı koşarak atarken, bizden önce bir adım sonrasını düşünen...
İyi ki doğdun adam...
İyi ki ben de doğdum...
İyi ki aynı günde doğmuşuz...
İyi ki seni buldum...
İyi ki benim olmuşsun...
İyi ki İbrahim Tuna'nın babası olmuşsun...

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...