20 Haziran 2010 Pazar

bana bir masal anlat...baba...

ben senin elini hiç bırakmayacağım....
biliyorum sende benim elimi bırakmayacaksın...
benim baba evimin kapısı hep açık kalacak...
içinde annem ve sen elele bizi bekliyor olacaksınız...
çocukken, yolda yürürken,
beni doktora götürürken,
sadece bir parmağını tutardım...
tüm elini neden vermediğini anladım...
çünkü sıcacık ellerinin içi...
alışırdım, çıkamazdım ordan...
şımarık bir kız olmamın sebebi sensin,
sen de şımarık bir babasın kabul et...
dedecim de seni şımartmış...
şimdi sen ve ben babasız mı kaldık babacım...
babaların babasını anmadığımız gün yok babacığım...
onun gömleklerini, pantolonlarını giymeye devam et babacığım..
onun gözlüklerinden bak bize...
bak ki bende onu göreyim senin gözlerinde...
seni ne zaman şaşırtacağım ben babacığım,
belki dede olacağının müjdesini verirsem,
yok yok gene şaşırmazsın sen,
"doğa kanunu" dersin...
evli ve çocuklu boşuna dememişler dersin...
ama sen beni hep şaşırttın babacığım,
buna ne diyeceksin...
bana org aldığında,
eve bilgisayar aldığında,
pastanemizin zamanında şekilli pastalar yaptırdığında doğumgünlerimizde,
beni istemeye geldiklerinde heyecanlandığında,
ve verdim gitti dediğinde,
karikatürü sevdirdin,
FIRT ve GIRGIR ile tanıştırdın,
sıradan değilsin babacığım,
otorite simgesi değildin sen babacım,
benle birlikte otoriteye! karşı gelensin sen,
düşünmeden konuşmamın sebebi de sensin,
şimdi anladım,
çünkü sen de pat diye herşeyi söyleyensin,
hiç susma babacım...
ne kadar çok kitap okumuşsun,
ne kadar çok film izlemişsin,
ne kadar çok şey biliyorsun,
herşeyi bilmeye devam et,
sofrada en olmadık fıkraları anlatmaya devam et,
anneme karşı haksız olduğunda,
desteğim için gözlerini bana dikmeye devam et,
ankara havasına dayanamayıp oynamaya devam et,
sen...
devam et babacım...

13 Haziran 2010 Pazar

ŞEKERLEME TADINDA TEKERLEME


içimde bir romantiklik var ki anlatamam... Anlatamam desemde anlatacağım...

Son 6 senedir, mayıs ve haziran aylarında yoğunlaşmak üzere, "ve ösym KPSS'yi yarattı" diyerek ders çalışıyorum. Çevremde bilmeyen yok...
İşsiz miyim hayır değilim, İşimden memnun muyum, her fırsatta söylediğim gibi hepimizin bildiği gibi hayır değilim, peki ben delimiyim, hmmmm biraz evet...
Dersler ve KPSS ile ilgili düşüncelerimi başka bir yazımda anlatmam gerek, bunlarla ilgili bir sorunum kalmayınca söz yazacağım, şöyle dayalı döşeli, dipli köşeli, allı morlu... sadece ne dersi diye bir parantez açayım dedim, kontrolümden çıkıp beni etkisi altına aldı...
***
Konumuza dönelim diyeceğim ama sadece kafamı biraz toparlamak için yazıyorum, birazdan test çözmek için masama geri döneceğim, ama şu anda yazıyorum parmaklarımı şıklatıyorum, dirseklerimden aşağıya birşeyler iniyor, karınca gibi, ellerimin üstündeki damarlar şişiyor, kan beynime toplanacağına ellerimde toplanıyor... can geliyor... konusuz gibi görünen ama her konudan bahseden, her konuymuş gibi görünüp aslında tek bir şeyden bahseden... hep söylemek istediklerini ağız dolusu söyleyebilen, avuç dolusundan yürek dolusuna dönüşen, aslında herşeyi söyleyemeyen...
***
Ders çalışırken ara verdiğimde -ki bu ara şu zaman oluyor- ya birşeyler okuyorum, ya da bir şeyler yazıyorum... nereye mi yazıyorum... Melih'e kısa mesaj şeklinde yazıyorum...
Sonra bir daha ki ara verdiğimde biriyle konuşasım geliyor... Kiminle mi konuşuyorum... Melihe telefon açıyorum... Onunla konuşuyorum... Özlüyorum, ama bu benim moralimi de bozuyor... kuru bir özlem silsilesi değil yani... garip birşey...
***
daha geçen hafta burdaydı... üç hafta sonra bir daha gelecek... sonra gidecek bir hafta sonra bir daha gelecek... ama bu sefer geri gitmeyecek... gelgit olayını abarttım sanki mi ne?
Sonra TATİL...
kulağa ne hoş geliyor... sadece kulağa değil ruhuma da iyi geliyor...
ama ben bunlar hemen olsun istiyorum... günler çabucak geçsin... hemen gelsin..
sonra zaman biraz yavaş geçsin... haftasonları planlar yapmaktan geberelim... hiç pazartesi olmasın mesela, hergün cuma olsun... hergünümüz şu anda yediğim kendi uydurduğum, katı mikshake tadında olan, dondurmalı sütlü çilek püresi gibi hiç bitmeyecek gibi olsun... ağzımızın tadı hep böyle olsun...
***
yazıma başlamadan önce içimdeki romantiklikten mi bahsetmiştim...
ya ben romatikliğin ne anlama geldiğini bilmiyorum, yada içimdeki şeyin ne olduğunu betimleyecek bir kelime lugatlara daha yerleşmedi... eğer olsaydı mutlaka bu kadar çok yazmışken o kelimeyi de benimkilerin arasına yerleştirirdim... kendini yabancı hissetmezdi... benim kelimelerim onu yuvasında hissettirecek kadar benimserlerdi "o" nu...
BEN SENDEYİM,
BENİ BANA VER,
SEN BENDESİN,
SENİ BANA VER,
BEN SENİNİM,
SEN DE BANA GEL,
BEN SENİNLE,
SEN BENİMLE,
BEN SENLİ,
SEN BENLİ,
SENLİ,
BENLİ,
BENİMLE BİRLİKTE,
BANA GEL...

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...