30 Mart 2012 Cuma

tuna'dan bir cuma...

Annemin karnında, işyerinde şubecek yaptıkları kısırdan iki tabağı afiyetle hüpletirken, dışarıda akordiyon çalan amcanın melodileri küçük kulaklarımda çınlıyordu. Karnım epey bir doldu, bulgur işi biraz şişkinlik yapmış olabilir ama nar ve erik ekşisine hayır diyemezdim. Ardından yediğim incirli tatlı ile ben de iyice bir bayram havası oluştu. Halay çekmeye başladım. Mutluluktan annemin sağ kaburgasına tekmeler atıp durdum. Bu kaburga denen organı da dün babamın bowling turnuvasını izlerken keşfettim. Seneye söz verdi beni de götürecek turnuvaya, belki o zaman birinci olabilirler.

Kulak misafiri olduğum kadarıyla, bizim ebeveynusları yoğun bir haftasonu bekliyor. İşlerin bir kısmı benim ile ilgili. Yoga işimiz yine yatmış gibi gözüküyor, olsun annem nasıl olsa evde bir fırsat bulup Yann Tiersen ve çeşitli klasik müzikler eşliğinde yogasını yapar diye umut ediyorum.

Pazar sabahı da dışarda güzel teyzelerimle açık havada kahvaltı yapacakmışız. Bahara hoş geldin kahvaltısı. Güneşlenmek bana iyi gelecek. Tıraşımı olayım da yakışıklı görüneyim bari.

Tüm büyüklerime ve kardeşlerime güzel bir haftasonu diliyorum. Ben cumaları çok seviyorum.

26 Mart 2012 Pazartesi

Baykuşu KAFES'e koymuşlar, yine de FIRIN'ım demiş.

Güneşi özleyen Ankara sakinleri olarak, 2 haftasonudur deyim yerindeyse eve dama girmiyoruz. Geçen hafta Pazar sabahı da birbirimize günaydın demeden, hadi KAFES FIRIN’a gidelim dediğimiz sabahlardan biriydi.
Hamurişi canavarı bir kocaya sahip olduğumdan, tercihimizi bu taraftan yaptık. Çünkü ben evde zaten haftasonları brunch tadında kahvaltılar hazırladığımdan değişiklik olsun istedik.
Ama menüde çeşit çok. Sıcak-soğuk kahvaltı tabakları, açık-kapalı tostlar, çeşit çeşit tatlılar tuzlular. Peynirli poğaçasına ben "2'li ata poğaçası" diyorum. Beni burayla tanıştıran babam, pastane işlettiği zamanda buranın poğaçasını alıp, kendi ustasına göstermiş örnek olsun diye.
Bir diğer çekici yanı ise logosu. Bakmaya doyamıyorum. Güzel bir internet siteleri de var. Gitmesi kolay, Eskişehiryolu 5.km de, açık hava yeri de var. Daha ne olsun. İyi haftalar.

22 Mart 2012 Perşembe

12+12=24

(Bahar demek piknik demek, yeşil demek, orman demek-Yer-Çubuk)

(Bahar dalları ve asırlık bir çınar)

24. hafta ile beraber baharı da getirdik Ankara’ya sonunda. Gerçi evimiz tepe bir yerde olduğundan hala karlar tam olarak kalkmadı. Çok komik bir görüntü var. Yağmur yağacak diyorlar ama Ankara’da baharda yağmur baharın şanındandır. Baharın gelmesini yemek ile birleştirirsek, çilek geliyor çilek. Baharın en sevdiğim meyvesi. Hem de haberlerde dinledim, bu sene bol ve lezzetli olacakmış çilek yuppi yuppi yeeee. Kivinin mevsiminin geçeceğine ise üzülüyorum. Bu dönemimde en çok yediğim şey kivi. Kışın portakal da çok yedim. Önüme bir kilo koyun gık demem hepsini yerim. (Günü'mden kalma bir pasta, içi de muzlu.)


Bir de geçenlerde tere canım çekti, bir bağ tereyi, yayladaki keçileri aratmayacak çiğneyişlerle yedim, yanında koyun peyniri ve taze kepek ekmeği ile birlikte. Ye ekşiyi doğur ayşeyi, ye tatlıyı doğur hakkıyı, deyimini de ihlal etmiş bulunuyorum. Canım hep ekşi ve acı şeyler istiyor.
Yemek işleri hallolurda, bizim bir ara alışverişe çıkmamız lazım, onu ne yapacağız dediğini der gibi oluyorum, bizim zat-ı muhteremin. Bir liste hazırlamak gerek, çok bir şey almayacağız diyoruz ama sayınca şöyle bir listenin hakkını verecek maddeler sıralanıyor aşağıya doğru.
Hafta sonlarımızı, daha bir öncekini yaşarken doldurduğumuzdan, bir doluluktur geçiyor. Bu haftasonu değil öbür haftasonu mobilyalarla başlanılacak, bir beşik, bir de şifonyer alınacak, bunların beyaz olduğundan emin olunacak, koltuk ve puf için kumaş bakılacak, tabi bir de bunları döşeyecek bir döşemeci bulunacak. Hımmm başladı mı arkası geliyormuş iyi iyi…
Bu Cumartesi sabahı Casper’ı göreceğiz, onu görmek için sabırsızlanıyorum. Eve bir ultrason cihazı almanın gerekliliğini hep söylüyorum ama dinleyen yok. Ekranın önünden kalkmam ki o zaman.
Ekran dediniz benim aklıma akşama dizim olduğunu getirdiniz. Suskunlar var akşama yaşasın. Akşama taferik günü yaşasın. Yarın Cuma yaşasın. haftasonu hava güneşli yaşasın. Haftasonu kuzenimin nişanı var yaşasın. Pazar sabahı dışarıda kahvaltı belki... neden olmasın…

17 Mart 2012 Cumartesi

Yağmur Bulutta olur, Karınburunda olur, Biz sürpriz yaparsak ne güzel olur...










Bize her şeyin ilkini yaşatan Didem'imize 6 yıldır süregelen, her ay tekrarlanan "gün" aktivitelerimizin arkasına saklanarak, bir karnıburnunda partisi patlattığımızı gururla söyleyebilirim. Bu ilki de bize yaşattığı için hamiş arkadaşıma önce teşekkürlerimi, sonra minik yavrusuna kavuşması için aydınlık bir yol oluşturacak ışık dolusu pırıltılar gönderiyorum...
Peki neler yaptık...
Merve ve Bahar'ın eşsiz ve leziz sunumlarını, el emekleri olan bulutlarının oluşturduğu yağmur damlalarının altında midemize indirdik mi indirdik...
Sığmak için çerçevelerden taşarcasına fotoğraf çektirdik mi çektirdik...
Ege'ye ileride okuyacağı, bizi anlayacağı umduğumuz notlar yazdık mı yazdık...
Eğlendik mi eğlendik, Bağırdık mı bağırdık, Sevindik mi sevindik, Ağladık mı ağladık...
Ama bunları yaparken hep beraberdik, hep olduğu gibi, hep olduğumuz gibi, hep göründüğümüz gibi, hep dilediğimiz gibi, hep içimizden geldiği gibi, hep kardeş gibi, 17 yıldır olduğu gibi...

16 Mart 2012 Cuma

Neden Suskunlar?

-Çünkü çekirdek ailemizin her üyesi izleyebiliyor. “Nevi şahsına münhasır”ımın hiçbir diziyi izlemediğini düşünecek olursak, evde bir huzur ortamı bir bahar havası.
-Çünkü dizi izlerken normalde TV’nin sesini kıstırılırken, bunda gürültülü şekilde izleniyor. (Çifte Standart)
-Çünkü izlerken dikeni geçtim, tüylerin ayaküstü kalkıyor. Bir duygu yoğunluğu yaşanıyor.
-Çünkü (her izleyenin aklına ilk gelen şey) defalarca izlediğim “Sleepers” filminden esinlenmiş. Bunu daha yayınlanmaya başlamadan tanıtım filminde çatıda misketten güneşe bakan çocukları gördüğüm anda anlamıştım.
-Çünkü oyuncuların hepsini çok seviyorum. Çocuk oyuncular da ayrı bir tadından yenilesiler.
-Çünkü dizinin müziklerini duyunca Casperım’da bir hareketlenme oluyor.
-Çünkü siz benim neden sustuğumu nerden bileceksiniz?
-Çünkü Ecevit’in arabasını ailecek çok beğeniyoruz. Hayalimizi yorganımıza göre uzatamıyoruz.
-Çünkü ertesi gün Cuma oluyor, dolayısıyla bugün oluyor, e haliyle mutlu olunuyor…

8 Mart 2012 Perşembe

"Kadın" Şiiri, Şairi Belli, Göndereni Gizli...

Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde,
dokuz zilli köçek gibi
oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

1 Mart 2012 Perşembe

48 saat, 5 kilometre, 60 TL, 22 cm, 330 gram

Bir varmış bir yokmuş, günlerden bir gün kar çok yağmış. Yetmemiş çoğalmış, tipi dediğimiz canavara dönüşmüş. İşte böyle bir günde bizim doktor randevumuz varmış, bebeğin bütün uzuvları yerinde miymiş diye detaylı olarak bakılacakmış. Tam saatinde tüm aile bireyleri olarak bekleme salonuna varılmış. Bekleme salonunun şanına yakışır şekilde beklenilmiş. Bir tane tiki anne adayı ile onun tiki görümcesi ve deli yürek bozması baba adayı dikkatimizi çekmiş. Para konusunda sıkıntılarının olmadığı açıkça belli olan çiftimiz, ultroson ücretine önce karşı çıkmış, üst yerlere telefon edilmiş, başka bir hastaneye gidecekken, tekrar karar değiştirilmiş. Bizimle beraber paşa paşa beklemiş. Meraklı çift olarak, göklerde kartal gibi yürüyen ağır abi ve töre kurbanı dediğimiz anne adayı mercek altına alınmış ve dinlemeye devam edilmiş. Haklarında binlerce senaryo üretilmiş, yüzükleri olmadığından evlilik dışı çocuk diye düşünülmüş, babanın tavırlarından ve annenin yüzünün gülmemesinden dolayı istenmeyen çocuk diye düşünülmüş, babanın sinirli ve asabi tavırlarından dolayı, gerilen kıza ve bebeğe acınılmış, hatta tarafımızdan 3 vakte kadar birbirlerini aldatacakları bile söylenilmiş, kız aldatsa da haklı bulunulmuştur.
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
En iyi senaryo dalında altın heykelciğimizi tam alacakken, adımız söylenmiş. İçeri girilmiş, bakılmaya başlanmış, her şeyi normalmiş, 22 cm 330 grammış, küçük prens hareketli olduğundan biraz uzun sürmüş, sağ elini göstermiş, sol elini göstermemiş, dilini göstermiş, midesini göstermemiş. Doktor şöyle demiş, “midesi boş olduğundan doldurmamız gerek” ne yesek ne etsek, derken su içsek yetermiş, ama biraz daha beklememiz gerekmiş. Dışarı çıkılmış sular içilmiş, suyun hemen ulaşması için dolaşmak gerekmiş. Dolaşalım derken, elleri yıkayalım denilmiş. Kadınlar tuvaleti diye, erkekler tuvaletine girilmiş, etrafta hiç erkek ve pisuvar olmadığından, durumun farkına varılmamış, ta ki dalgın gebenin peşinden kocası gelene kadar. Kahkahalar atılarak, erkekler tuvaletinden çıkan bir çifte, tebessümle bakılmış. Bekleme salonunda, gülüşmeler devam etmiş, doktor tekrar çağırmış. Midesi dolu görülmüş, olması gereken yerde kalbin hemen altındaymış. İçimiz rahatlamış, doktorla bir sonraki randevu konuşulmuş, teşekkürler edilmiş.
♣ ♣ ♣ ♣ ♣
Dışarı çıkılmış ama ne görülmüş, tipinin içinde 2 tipitip kalakalınmış. İlk gelen taksiye binilmiş. Konya yolumu Kızılay mı derken, ilk şıkta karar kılınmış, ama bu kararımızın doğru olmadığı trafikte 2 saat kaldıktan sonra anlaşılmış. Yavaş yavaş akan trafikte, taksicinin hayat hikayesi öğrenilmiş, durmuş olan trafikte ise eve nasıl gideceği konusunda artık ağlama raddesine gelen taksiciye daha fazla kıyılamamış ve taksiden inip yürümeye karar verilmiş.
♫ ♫ ♫ ♫ ♫
Petrolcüden, yakıt olarak, su ve çikolata alınmış. Tipi içinde, arkalı önlü, yürümeye başlanılmış. 5 kilometrelik Dikmenin yokuşunda ne kadar zorlanılırsa o kadar zorlanılmış. Yollarda insan manzaraları seyredilmiş, sadece gözlerimizin göründüğü bir kafa sarma stiline başvurulmuş, keşke yanımızda fotoğraf makinesi olsaymış. Neden bize gelmediniz gibi sorular yağdıran ebeveynler, zaten her yer aynı rezalette tezleri ile desteklenen telefon konuşmaları ile yatıştırılmış. Sonra eve varılmış, 24 saat açık olan fırınımızın varlığından yaralanılarak, sıcak ekmek alınmış, çay demlenilmiş, besleyici kanepeler yapılmış, kahvaltı kıvamında bir akşam yemeği yenilmiş. Akşam yattığımız yer beğenilmiş. Deliksiz uyunmuş.
☺☺☺☺☺
Ertesi gün servisin gelememesi fırsat bilinmiş, hamilelere olan idari izinden yaralanılmış, gün boyunca kar yağmaya devam etmiş, şiddetini hiç azaltmamış, arabamız görünmez hale gelmiş, manzara güzelmiş, evde iyice dinlenilmiş. Yann Tiersen eşliğinde yoga bile yapılmış. Akşam işten gelen evin reisi ile yemek yenilmiş ve “Zenne” izlenilmiş, filme 10 üzerinden 6,5 MCD puanı verilmiş.
☼ ☼ ☼ ☼ ☼
48 saati anlatan bu masal da haddini aşarak roman kıvamına gelmiş. Hiç farkına varılmamış. Her şey güzel bitmiş. Babasının midesinden çekmemişiz, ama oğlumuzun midesi yüzünden, böyle bir gece yaşamışız. İlerde anlatacağımız bir anımız daha olmuş. Gökten üç tane elma düşmüş, iki canlı olduğumdan ikisi bana, biri de tüm okuyanların başına…

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...