30 Kasım 2009 Pazartesi

Garip,Hüzün,Özlem,Merak...

Tekrar annemlerin evinde kalmak ne garip...
Onları çok özlüyordum evet ama farketmek ne garip...
"O"nu ne çok özledim "bir" günde ne garip...
Dedem gideli 40 gün olmuş neredeyse, sanki yeni gitmiş gibi ne garip...

2 aydır gözlük alamama kabiliyetim ne garip...
Geceleri uykusuzluk çekip, gündüzleri uyumam ne garip...
Şu anki işimin, son işim olmayacağını hissetmek ne garip...
Bugün hiç ısınamıyorum, ne garip...
2009 nasıl bir koşturma içinde geçti, zamanın umursazlığı ne garip...
2010 nasıl geçeceğini bilmemek ne ga...rip...değil aslında...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Melekler Korusun...

Alicim...
Dedecim...
Ben seni çok sevdim...
Nerdesin...
Eminim Cennettesin...
Hurilere laf atıyorsun...
İnan burda çoközleniyorsun...
Kartopu oynadıktan sonra pamuk ellerinle ikram ettiğin sahlebin,
Damağımı yakması bile tatlıydı...
Sen yapmıştın çünkü...
Ben senin ilk gözağrındım...
Benim ise şimdi yüreğim ağrıyor...
Üstümde örtülü duran,
Sıcak battaniye çekip alınmış gibi...
Büyüyünce seninle evlenecektim ben...
Düğünümde dans edemedik seninle döne döne...
Ama için rahat olsun senin bana öğrettiğin adımları öğrettim damadına...
Senin kadar prof. değildi, itirafedeyim...
Dön geri tavla oynayalım, sen zar tut, beni ez 65 yıllık tavla bilginle...
51 oynayalım, jokerleri hep sen al...
Çiçekçi'den Üsküdar sahile kadar yürüyelim senle yine...
Balık halinden balıklarımızı, peynirciden peynirimizi,
Turşucudan turşumuzu alalım...
Babaannemden azar işitelim, hazır turşu aldık diye...
Benim odamdı, senin odan oldu 5 ay boyunca...
Duvarları sen kokuyor, az önce kokladım...
Ekoseli karaca gömleğini ben aldım...
Sana yakıştığı kadar yakışmıyor bana...
Köstekli saatin Alicanın...
Tesbih koleksiyonunda da gözüm var...

Sen çok yakışıklıydın dedem...
Dedemsin, babaların babasısın...
Bütün tarihi darbeleri anlattın dedecim ama
Bu son darbenin nasıl olacağını anlatmamıştın...
Melekler etrafından ayrılmasın dedecim...
Onlarında gönüllerini fethet...
Kendine hayran bırak...
Ben sana hayran kaldım dedecim...
Ben seni çok sevdim...
Seni diğer torunlarından kıskandım...
Ama seni en çok ben sevdim...
Yine gel dedecim...
Ben seni yine severim...
Seni Seviyorum...
Ben sana bir daha yazarım...
Daha çok yazarım...
Ben sana hep yazarım dedecim...

24 Haziran 2009 Çarşamba

Ürgüp-Göreme, gör ama kimseye söyleme...

Nevşehir'in 2 prensi vardı.
Ürgüp ile Göreme...
Birde çok güzel bir kızı
Adı Avanos...
Babası çömlek ustası.
Beline kadar uzanan saçları.
Zeytin gözleri vardı.
Bir gün ağır su testisini taşımaya çalışıyordu,
O sırada su içmeye çeşmeye varan Ürgüp Yardımına koştu Avanosun...
Su gibi berrak gözler birbirini gördü,
Yanaklar pembeleşti.
Testisinden su verdi Avanos,
İçine doldurdu Ürgüp hem suyu,
Hem Avanosun esintisini.
O günden sonra o çeşme başında buluştular hep...
Ihlara vadisinde dolaştılar hep..Güneşi batışını izlediler uzun uzun.
Hiç batmasını istemeyerek..
Belisırmada nefis yemekler yediler.
Ağızların tadı hiç bozulmasın diye dua ettiler. Göreme bu aşkı kıskandı...
Ürgüpe dedi ki bir daha Avanosu görme,
Ürgüp dediki: Olmaz, o benim ömrüm olacak.
Göreme babasından istedi Avanosu Ürgüpten önce,
Nevşehir olmaz dedi.
Göreme nefretle sütunlar diktirdi bir gecede,
Ürgüp ile Avanosun arasına...
Bir gecede içlerine askerler koydu...
Birbirlerini görmemeleri için.
Avanos, çamurla avutuyordu kendini,
Çamurdan bir gözyaşı şişesi yaptı.
Gözyaşlarını bunlara akıttı.
Ürgüp ise Avanosa benzeyen küçük bebekler yaptı,
Aşkını canlı tutmak için.
Ürgüp bebeği dediler ona daha sonra.

NOT:Gökten 3 elma düşmüş. Biri bu geziyi düzenleyen Melihe, Biri bu gezi ile biraz olsun havası değişen bana, biride tüm okuyanların başına...

6 Haziran 2009 Cumartesi

Dedem ve deniz kabukları...


Haftalardan sonra bir pazar... Babalar günü... Bense dedemin babalar gününü kutlama ihtimalini sevdim... Çünkü ben her babalar gününde arayıp, "Babaların babası babalar günün kutlu olsun" derim, onun gözlerini yaşartırım... Şimdi ise her gece rüyamda yürüyebildiğini görüyorum... öyle umut ediyorum... bunun için dua ediyorum... isyan etmiyorum...


Benim gelinlik provası, Spk lisanslama sınavı diye koşturduğum birgün geldi dedem akçaydan... o gün bomboş oldu bir anda... sonra dopdolu... bugün 2 hafta oldu... Sağlık olsun diye hatırlatıldı... Ağrılarını dindirebilsem... Kana kana su içirebilsem...

Daha yaşayacağımız çok şey var dedemle... öyle umut ediyorum... bunun için dua ediyorum...

.Sahil kenarında açık limonlu çay eşliğinde, 1960 darbesini dedemin ağzından dinledim... Deniz kabukları şahit oldu buna... Hapsettiler içlerine okyanus sesinin arasına...
.Yine kumsalda beraber denizin üstünde taş sektirdik, en çok o sektirdi...
.Türk kahvesi yaptım dedeme şekerli, yanında fındık ve kuru üzüm de sever...
.Ama en çok kakaolu mozaik pastamı sever, malzemelerini de alır gelir önceden...
.Tavla da oynarız, 51 de... tabiki onu hiç yenemedim...
.Bir gün beni mutfaktan yanına çağırdı, Melihi öğrendikten sonraydı... :
-Şimdi sen Melihle evlenince, bizim ilişkimiz ne olacak?
-Valla dedecim, Melihi ben hallederim, babaannemde bir şey demezse, bizim ilişkimiz aynen devam eder, sen merak etme.
-İyi o zaman...
Bizim ilişkimiz hep farklıydı hep öyle kalacak...
Dedem iyi olacak, öyle umut ediyorum, bunun için dua ediyorum, isyan etmiyorum...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Dantel...

Evet bol dantelli bir gelinlik istiyorum, hatta 2008 rosa clara 102 nolu gelinliğinden istiyorum. Terzi teyzeler, çok dantelli modellerin orta yaşlı gelinlere uygun olacağını söylüyorlar.. Ben kandırırım onları... Fazla dantelden zarar gelmez... Bakalım 3 modelin kaışımı gibi olacak, birinin önü, birinin sırtı, birinin eteği...
Saygılar...

Ben altın kızları özledim...

19 Mayıs 2009 Salı

Potpori

Anneler gününde yaptığım pancake...
-1 yumurta
-1 bardak süt
-1 bardak un
-1 yemek kaşığı toz şeker
-1 paket vanilya
-1 portakal kabuğu rendesi
-1 çay kaşığı kabartma tozu
-1 yemek kaşığı sıvı yağ


Evimizin manzarası...


O ve ben...

Tutun kollarımdan düşerim şimdi...

1 aydır o kadar çok şey olduki, hayatın akıcılığına ve önümüzden geçmesine bizi de peşinde sürüklemesine öylece bakakaldım.
23 Nisan haftası Amasyaya gideceğimi sanıyorken, Dayım ve Filiz Ablamın kaza geçirdiğini duydum, ertesi gün iş vardı akşamı nasıl ettiğimi bilmeden kendimi Korgun'da buldum. Ufak eziklerin dışında hiçbirşeyleri yoktu, 3 takladan sonra arabanın ne hale geldiğini görünce bir kez daha şükrettim onlar için... Bu sabah ise caddeden gelen kaza sesiyle uykum bölündü sonra devamettim uykuya, ama babamın anlattığına göre biri ağır yaralı ve ölecek...
Ölüm demişken, hayatın tam tersi olup, bu kadar içine sinmişken, kendisine ölümü yakıştıramadığım Zeki amcamızı kaybettik, ilk fırsatta gideceğim İstanbula ve Neyir'e sımsıkı sarılacağım...
*****************************************
Ev işleri ise Melihin turnesinden önce planladığımız noktada, evimizin balkonunda çay içtik ilk defa dün akşam... Yorgunluktan ayakta duramama, kolunu kıpırdatamama, dudakların susuzluktan çatlaması, çivilerin parmakları kanatması, hepsini yaşadık...
Neler kaldı geriye, perdeler, avizeler, halılar, belki banyonun lavabosu...
Davetiye, gelinlik, damatlık, şeker...

23 Nisan 2009 Perşembe

When you are near, everything’s clear, Earth is a beautiful heaven...

Annemin uzun zamandan beri hazırlandığı, 23 Nisan gösterisini izlerken, gözlerimin önünde mutluluğun resmini çizen anneme hayranlıkla bakakaldım... 30 uncu senesinin içinde ama içindeki enerji sanki bir otuz sene daha devamedebilir hissi verdi... Bunu okuyunca gaza gelecektir. Küçükken ona ne olmak istersin dediklerinde "öğretmen" cevabını verirmiş, hayalindeki meslekten emekli olacak... Akşam evde öğrencilerinden neredeyse teker teker bahsetmesine, babamla benim bazı huylarımızı bazı öğrencilerine benzetmesine, bazı cumalar sesinin kısılmasına, hepsine değer cevabını verdi bugün gözlerimin önünde... Bende öğrencileri kadar mutlu edebiliyormuyum, evet annemin mesleğini annemden kıskandım bugün... Öğrencilerini kıskanıyorum evet ama o benim annem ne de olsa:) Yarın tatil biraz mola için babam aldı götürdü annemi... Sevgilim de annesinin yanına gitti, yalnız kaldım...

Neredeyse bir aydır yazamayışımın nedenlerinden olan ev aramamız son buldu... 3 cepheli, manzaralı, balkonunda Türk kahvesi ikram edebileceğim, kocaman mutfağı olan (beni en cezbeden olan) bir ev beğendik... Çok beğendik, eve ilk girdiğimde sanki yüzüme gülümsedi, hoşgeldini duyar gibi oldum, hemen duygusal bir bağ kuruverdim...

Daha çok telaşe başladı, daha gelinliğimin emaresi yok ortada... Eşyalara da bakıcaz, renk ve modeller kafamda belli, gidip bulup almak gerekiyor. Aslında renkler konusunda karasızım, mor rengini çok seviyorum ama her tarafı mor yapmaya içim el vermiyor... Mor vampir, mor vampir mor vampir... Kafam hep bu alengirli olduğu kadar düşünmezi zevkli işlerle dolu olduğundan, işyerinde "leyla" ismi müdürüm tarafından takıldı bile... Artık sırtım yere gelmez...

Geçen hafta ise dolu dolu geçti, Pinomun müthiş "gün"ü, hiç yemediğim irmik tatlısını bile yememe neden oldu...Şu güzelliğe bakın ama... Sitenin bahçesinde zıplarken fotoğraf çektirme tutkumuz, site sakinlerine "ilk defa mı geliyorsunuz" sorusunu bize yöneltmelerine neden oldu, arkadaşlarımla çimlerin üzerinde zıplamak ise bir daha yere inmek istemeyişime neden oldu... Havada kalsaydık öylece mutluluktan...

Pazargünü Eryamanda Gülçinlerde bir akşam yemeği, öncesinde Göksu Parkında bir tur atma, kalabalıktan yürüyememe, Murata rağmen dondurma yeme, finalde nostaljik olarak başlayan ve sonrasında hırs fırtınasına dönüşen ve bayanların zaferiyle noktalanan sessiz film...

Bu hafta sonu performans toplantısına gideceğimi sanıyorken hemde İstanbul'da, hemde sevgilimle gidebilme ihtimalide yüksekken, "sanma" hissi ile sınırlı kaldım... Ama bu haftasonu biryere gidilecekti mutlaka çünkü moral depolamak gerekiyor, seyahat her zaman iyi gelir... Amasya'ya gideceğim, dedim ya seyahat bana her zaman iyi gelir... yolları severim...

1 Nisan 2009 Çarşamba

Ben her bahar aşık olurum...

Bugün hava ne kadar güzeldi... Pamuk gibi, Mervenin dediği gibi limonata gibi bir hava...
Ben tekrar aşık oldum, bahar yüzünden...
Yazılarımı süslemek istiyorum, fotoğraf makinemin şarjlı pillerinin olmaması yeni fotoğraflar koymama engel oluyor...
Haftaiçinde eve ortalama 8'de girmem, bu hafta bunun 11'e çıkması yazmama engel oluyor... Aysonunu tutturalım, aybaşına yoğunlaşalım derken günler geçiyor, haftalar geçiyor... Mevsimleri yaşayamıyorum, üşüyorum sadece üşüyorum...
Ali Canı da çok özledim, bu haftasonuda gelemez, İstanbula gidecekmiş... Ona ait bir resim, yamaç paraşütü yaptı geçen sene Ölüdeniz, "ayaklarının altında"...

Her haftasonu yeni bir ev beğenmemiz, karar vermemize engel oluyor... çünkü bir hafta sonra daha iyisini bulacağımıza inanıyoruz... İstediğimiz kriterler çokmu acaba kişöyle diyoruz bir taraftan ödün vermemiz gerekiyor...

3 oda 1 salon olsun, ara kat olsun, balkonu olsun, aydınlık olsun, önü açık olsun, çarşıya pazara yakın olsun, Konya yoluna bakmasın, Odtü orman manzaralı olmasın, servislerimizin güzergahında olsun, kombili olsun, mutfağı geniş olsun, çok eski olmasın...
Ev fiyatlarında düşüş var deniyor, Çankaya'da düşmemiş...
Bir ev beğensek içimize sinse... İçinin planlarını çizmek için sabırsızlanıyorum...

Bir de gün içinde, işim nedeniyle kendimi tükettiğimden, benim artakalanlarımla yetinenlere bana destek oldukları için teşekkür ediyorum...

19 Mart 2009 Perşembe

Masalsa bu, gerçek olsun; gökteki yıldızlar gibi sonsuz olsun...

Bugün hava ne kadar garipti, güneş açıyor, yağmur yağıyor, kar yağıyor, hadi bir de karla karışık yağmur... Bereketli olsun yağsın susuz kalmayalım çok güzel ama bahar gelsin artık, gerçekten psikolojimi etkiliyor, her sabah ne giyceğimi düşünüyorum uyanınca karanlık havayı görünce-ki ben bir gece önceden bunu düşünen biriyim. (Herry'den çıkmış gibi olmayı çok isterdim mesela)

Ankara ya bahar gelse, İstanbula da bahar gelse... iki yaka arasındaki gökkuşağını bir daha görsem, daha güzel bir ışık yakalasam...
Baharda Boğaz da erguvanlar açar, o görüntü cennetliktir, denizin mavisi, ağaçların yeşili, erguvanların moru pembesi...
Baharda Boğazdaki erguvanlara bakmak istiyorum, Üsküdardan Beşiktaşa giden vapurdan...
Anadolu kavağındaki, balıkçıda şöyle lüfer yemek istiyorum...
Bu bahar bir İstanbula gitmek istiyorum...
Elim boş olmasın ama içinde onun eli olsun...
Kulağımıza bir tek minik dalgaların sesi gelsin, bir de sandalların sallanırken ki tıkırtısı...

Hiç uykum yok bu gece, ders çalışabilirim, Spk ya da ingilizce...
Film izleyebilirim, "O.... Çocukları" yada "La Haine"...
Günler 36 saat olsa dileğimi tekrarlamak istiyorum...
Kalan 12 saatte yuva arama çalışmalarımı devam ettirmek istiyorum...
Birde fotoğraf makineme çok memnun kadığım pillerden almak istiyorum ki artık fotoğraf çekebileyim, "anı" yakalayıp, hapsetmek istiyorum hafıza kartına, sonra muhtelif zamanlarda bakmak istiyorum "anı"larıma...
Gökyüzüne baktım bir damla yıldız göremedim, hava kapalı olacak yarın...
Ama yarın CUMA...
Şükürler olsun yarın CUMA...

16 Mart 2009 Pazartesi

Got a secret, can you keep it?

Cama çarpan sinek gibi, aynı civarlarda gezip ev bulamıyoruz,
Cama çarpan sinek gibi, Öveçler 2. cadde ile 4. caddeyi ve Cevizlidereyi ayırtedemiyorum,
Cama çarpan sinek gibi, kına gecesi için 3 yer arasında gidip geliyorum,
Cama çarpan sinek gibi, nereye koşturduğumu bilmiyorum,
Aynı zamanda
Cama çarpan sinek gibi, inatçıyım, ev sahibi camı açıncaya kadar o gıcık sesi çıkarmaya devam edeceğim...
Gördüğünüz gibi hayat bana sinek olmanın bile tadını yaşatıyor, nasıl bir tatsa o?
Lisanslama sınavına başvurulacaktı atlandı galiba... bu hafta kesin, zaten son hafta...
Bu "fly", ingilizce de çalışmaya başlayacaktı geçen hafta...
Bu sinek cumartesi gününe de gidemedi... oysa evde giymeye babet bile almıştı hafta içi...
ve bu sinek saçlarını geçen hafta da kestiremedi, her cumartesi fön çektirirken Hasan Abi'ye pazar günü gelme sözü verip, gözden kayboluyorum... Göz çevremde ilerde oluşacak kaz ayakları, saçlarımın uçlarına yerleştiler bile...
hep geçen hafta neler yapamadığımdan bahsettim...
ne olur bu haftam daha verimli geçsin...
herkes için...
tatlı rüyalar...

13 Mart 2009 Cuma

...

Bir yelkenlideyiz,
Okyanusun en ucunda,
Tepemizde binlerce yıldız,
Benim gördüğüm tepedeki yıldızlar değil,
Maviliğe düşen ışıkları değil,
Bana bakan iki koyu göz,
O gözlerin içindeki ben,
Gözlerimin içindeki sen,
Hep orda kal...
Hep benimle kal...

27 Şubat 2009 Cuma

"Silivri"nin yoğurdu, kız seni kimler doğurdu...

Evet Silivri'nin yoğurdu meşhurmuş, ben ilk kez duydum, hatta her yıl temmuz ayında uluslararası katılımlı "Yoğurt Festivali" oluyormuş.
Hemen konuya ortadan girme konusunda "master degree" sahibi biri olarak, açıklık getirecek olursak, size şu anda eğitim için geldiğim İstanbul Silivriden yazıyorum, mekan ise kaldığımız kampüsün A bloğunun 2. katında, "Sumatik" in yanı.. Neden burasıçünkü kablosuz internet birtek bu blokta var, çünkü bilgisayarın pili bitmiş durumda, çünkü fişi birtek buraya takabiliyorum...
Denize karşı doyumsuz duygular besleyen biri olarak, her sabah ona karşı kahvaltı etmek iştahımı arttırıyor, annem ne kadar yediğimi görse ağlardı mutluluktan. Öğle ve akşam yemeklerini geçiştiriyorum, kahvaltının yanında vasatın altında kalıyorlar.
Güniçinde 9:30-17:00 arası eğitim var. Arkadaşlarla eğitimden sonra İstanbula gitme isteğimiz güzel bir plan yapılırsa cumartesi akşamı gerçekleşebilir. Çünkü İstanbula 1 saat uzaklıktayız, gitmezsek ayıp olur. Tamam kabul ediyorum trafik felaket, bizim Taksime ulaşmamız, 2 saati alabilir ama İstanbul diyorum, boğaz diyorum, deniz diyorum...

Bugün ise benim "balık,balık" diye nitelendirdiğimiz nidalarım, Silivri sahilde keşfedilen "KILÇIK" ile mutluluk çığlıklarına dönüştü. (Resimlerde bu siteden) Daha önce Demet gitmiş, çok beğenmiş, kılçıkla uğraşmak istemeyenler mezgit ve barbun yiyebilirler, ben ise çinekopu tercih ettim, 1 porsiyon 4 tane, çok mu yedim, ama ne güzel yedim, yanına da vazgeçilmezim şalgam suyu...

Tatlı olarak, Güveçte Tahin Helvası: içindekiler--tahin helvası, sakız reçeli,limon,üzerine ceviz.
Son olarak şekerli Türk Kahvesi.
Müthiş.
Bu kadar moral yeter, şimdi moralimi bozan olaya gelelim, Altın kızlar grubumuzdan ilk kez dünya evine girecek olan Didem'in bekarlığa veda partisine gidemiyorum... Çok üzülüyorum, cumartesi gecesi oraya ışınlanmak istiyorum... Tacımı takmak, bridesmaid yazan bluzumu giymek istiyorum... Bu konuda çok mutsuzum işte... Düğünü ve kına gecesini sabırsızlıkla bekliyorum ki bu eksiğimi kapatayım...

21 Şubat 2009 Cumartesi

Kalenin dibinde taş ben olaydım

Herşey benim iş çıkışı Tunalı'da bulunmak istememle başladı. Dün ikimiz de durgunduk, ama bu durgunluk bizim Ankara kalesine gidip, bir bardak çay içme girişimimize engel olamadı. Girişim diyorum çünkü Ankara manzaralı yerlerde fasıl konulu mekanlar hakim, çay içilmelik manzarası olan bir yer bulamadık biz.
Bu bulamama sendromu Profesör kokoreçte bir çeyrek bir yarım ekmeği (yarım ekmek benim:) mideye gümletmemize hiç engel olamadı. Daha sonra Bahçelide park yeri bulamama sendromu bir kabusa dönüştü, arabanın altını kaldırıma sürttük. Ve ben eve gitmenin daha hayırlı olacağına karar verdim...
Çünkü bu durgunluğumuz, ordan oraya esmemize neden oldu, bir Ankara Kalesi, bir Anıttepe, bir Bahçeli... İyiki de oldu, herşeyin vardır bir nedeni... Nitekim Kalede karşılıklı çay içmenin hayali, eve dönünce telefonda uzun uzun konuşmalara yansıdı...
Bütün bu olanları şu anda "Safer Ayı" içinde olmamıza bağlıyorum.

...Bir de benim 8 günlüğüne İstanbul'a eğitime gitmeme bağlıyorum. Arabaya biner binmez, İstanbula gidiyorum dersen, bu çocuk durgunlaşır. Ama benim için sevinse iyi olur çünkü çok bunaldım... İşyerinden biraz uzaklaşmam lazımdı, geri dönüş şimdiden beni strese soktu. Bu strese girmeden ben 8 günün tadını çıkarayım, bol bol deniz havası depolayayım, Antalyadaki eğitimden beri görmediğim arkadaşlarımı göreyim, bir ihtimal Ali Canı göreyim, fırsat bulursam Beymen'den gelinlik bakayım, Mel'imi özleyeyim çok çok...

Not: söylemeden geçemeyeceğim, bu "kolbastı" fırtınası nedir? Ben de kolbastı oynamak istiyorum, ama beceremiyorum...

12 Şubat 2009 Perşembe

Bu Sabah...

Dedem bu sabah gitti...
Bu sabah beni işe bıraktı...
Arabanın arkasından bakan bana,
Öpmeye doyamadığım ellerini salladı...

10 Şubat 2009 Salı

You're nobody 'till somebody loves you...

Bir insan bir defada ne kadar çok sarımsak yiyebilir sizce? Yada bir insandan gelen sarımsak kokusu benim gözlerimi ne kadar çok yaşartabilir? Tamam anlıyorum, yaşlılık hali, aynı zamanda sarımsak bir çok şeye iyi geliyor, günde bir diş sarımsak gayet şifalı bir hareket ama bir bahçe dolusu sarımsak yeme eyleminin anlamı ne? Bir çuval sarımsağı leblebi gibi yemiş olan teyzeciğimin yüzüne yalvaran gözlerle baktım, ama her sorusunu cevapladım, herşeyin fazlası zarar teyzeciğim, geçmiş olsun teyzeciğim...

Geç çıktım bugün işten, eve dönüş yolunda Frank Sinatra'dan dinledim bu şarkıyı... Hak verdim, hürmet ettim... Ben genellikle şarkı sözlerinden başlık oluşturuyorum, ipod'a yapışık bir insan olduğumdan kaynaklanabilir mi bu acaba? Özellikle yolculuğa çıkmadan özenle oluştururum listelerimi. Gece yolculuğuna ayrı, gündüz yolculuğuna ayrı müzikler olmalı...
Bir keresinde içinden sanat müziği nameleri inleyen kulaklığın bir ucundaki dedem, beriki ucundaki bana, en güzel yolculuklarımdan birini yaşatmıştı...

Bu arada dedemle babaannem bahara kadar bizimle kalacak, yaşasın yaşasın, havalara uçtum, hatta dedemi sinirlendirecek kadar sıkı öptüm bu haber üzerine... çünkü Akçay'da havalar soğukmuş, çünkü üst komşu olmadığından kaloriferi babaannem tek başına yakamazmış, çünkü televizyonun uydusu bozulmuş, çünkü Aliciğimi Allah bana bağışlamış, çünkü babaannem enfes yemekler yapıyor...
Annem, babaannem, anneannem, tanıdığım en müthiş aşçılar... Eve girdiğimdeki yemek kokusuna bayılıyorum, ne olduğunu tahmin edip, annemin teyit etmesini çok seviyorum...

Şimdi ise yorganın altında, "Corpse Bride" izlenecek, geç olsun güç olmasın...
Hiç izleyemeyebilirdim...

9 Şubat 2009 Pazartesi

Gold Circle

Nişan öncesi stresinden 1 hafta yazamadım, nişanı sindirme evresi de 1 hafta, etti mi sana iki hafta...
Altın kızlar, diğer yarım ve ailem ile kokteyl yapılarak geçirilen müthiş haftasonunun ardından, pazartesi sendromunu, bir salata kasesi kızarmış patates ile atlatmış bulunmaktayım. ve hazırım...
Bu kadar güzel istenemezdi bir kız dedesinden ve bir kızın dedesi geri dönülmez bir kelime söylemekten çekinerek bu kadar nazik havale edemezdi bu görevi kızın babasına, ve bir kızın babası bu kadar çabuk veremezdi, bunda "vermezseniz kaçarım" sözlerimin bir etkisi yoktur umarım... Dedem olmasaydı o kadar anlamlı olmazdı isteme merasimi... bir hafta boyunca çalışılmıştı kelimeler üzerinde, ama dede benim dedem sürprizsiz olmaz...
Nişan nasıl mıydı?
Öncesi koşturmaca içinde geçti, tavana asılması son anda akla gelen balonlar, pastaneden alınan süs ışıkları, elle yapılan uzatma kabloları, gelen giden, gelemeyen gidemeyen, dayımın duygusal telgrafı, anneannemin yol yorgunluğu, annemin inanılmaz şaşkınlığı, babamın inanılmaz rahatlığı...
İçindeyken bir telaş ve şaşkalozlukla geçiyor, herkesin ne düşündüğünü hiç bu kadar merak etmemiştim mesela, kimseyi kırmamak lazım, herkese ilgi göstermek lazım, biraz oynamak lazım..
Videoları izleyince içim rahatladı, sürekli gülmüşüm, (ona gülmek denmez yüzümün 3/4 'ü ağız ve dişten yapılmış gibi) böyle bir sevgi kelebeği şeklinde dolanmışım ortalarda...
Kızlar daha bir güzeldi, erkekler daha bir bakımlı, yaşlılar bile daha genç geldi gözüme, yemekler daha lezzetli, gönül gözüm açıldı resmen...
Aniden parlayan saman alevi olan kız var ya şeker oldu pamuk şekeri...
O ise çok yakışıklıydı...
Bir daha nişanlanacak olursam, yine onunla nişanlanırım
Yine olsa yine yaparım... yine onu bulurum...
Böyle meraklısı değilim sadece bu olayın "onunla" olması beni mutlu eden, festival gibi "o", katılmak istiyorum:) Cümlenin devamında saçmalamak istemiyorum...
Emeği geçen herkese teşekkür ederim, daha iyi olamazdı herhalde...
olabilseydi... e olsaydı o zaman:)

23 Ocak 2009 Cuma

Nişan Al, Ateş Etme

Son bir hafta... ta ta taaaaam!!!
Bu kadar heyecanlanacağımı sanmıyordum yahu. Evde nişan yapılıyor deyip de geçmemek lazım o kadar çok ayrıntı varki, ne çemberin içindeyim ne de dışında modu olan ben, çemberin tam ortasındayım. Her soruya ben maruz kalıyorum, bazen sinirleniyorum, birden parlıyorum, saman alevi tarzında bir durumum söz konusu.
Ama şunu farkettim, herkes bana destek de oluyor aynı zamanda. "Yapılacak bir şey var mı?"sorusunu çok duyuyorum bu aralar... içimi rahatlatıyor gerçekten... Hele annemle sevgilim moral kaynağım, arkadaşlarım da öyle... Ayrıntı, detay gördümü dayanamıyorum, takılıyorum, bu da bende stres yapıyor tabikide... Bu stresime geçici gözüyle bakılacak, anın tadı çıkarılacak, hiiiiiiiç endişe edilmeyecek, tırnaklar kemirilmeyecek. (tabe...)

Bir de işyerinden geç saatlerde çıkınca, ayrıca cumarteside çalışınca, bende zaman kavramı, servet değerini almaya başladı. Eve gelince de bir film izlemeyi kendime hak görüyorum.
Ne zamandır izlemek istediğim bir film vardı, Pride and Prejudice, (biliyorum daha yeni mi izledim? ) ve deeeee itiraf ediyorum, "şok"tan bildiğimiz "şok"tan dvd aldım, hemde 2.5 liraya... hemde neler neler: Edison, Hotel Rwanda, La reine margot, Wedding Date...
Başka da bir faaliyetim yok, ha bir de neredeyse her gün nişan için aldığım ayakkabıları ayakkabıcıya götürüyorum, çok aradığım, geç kavuştuğum, doreles'in (ayakkabı demiyorum ona isim koydum) topukları 10 cm, benim boyum oluyor 2 m (abartı)...
Onları kısaltsak mı kısaltmasak mı, kısaltınca modeli bozulur mu bozulmaz mı, çiğ patatesle ovulunca nişastası sayesinde yumuşar mı yumuşamaz mı?, ayakkabıları patateslesekte mi saklasak, patateslemesekte mi saklasak? yaaaa ben ayakkabım için çiğ patates yerim:)

15 Ocak 2009 Perşembe

Bozcaada Sahillerini Bekliyorum...


Yoğun mesai saatlerinin ardından, hatta içindeyken, içimin ferahlaması için, serin suların olduğu yerleri düşünürüm... Beni bu düşünceye iten bir neden de, bugün bir müşterimizin, Ayvalıktaki denize sıfır villasının resmini göstermesidir. Neden çantasında villasının resmini taşır bir insan? çünkü evinin yanındaki kanocu ile problemleri vardır, ve bunu 15 dakikada nefes almadan anlatabilme yeteneğine sahiptir. Bu sırada içimden esneme yeteneğimi keşfetmem de cabası...

Bugün Bozcaada'yı düşündüm... Geçen yaz günübirlik gittim,bayıldım,ayıldım, yok yok hala ayılamadım.

Çanakkale-Geyikli'den feribotla geçiyorsunuz, amacınız denizlere atlamaksa ki benim öyleydi, Ayazma yada Mitos koyuna gidiyorsunuz, (ben Mitos'a gittim - çok sessiz bir kumsal, kafanı koy yanına dinle, en sesli olduğu an müzik yayınının olduğu andı, o da Enrico Macias, ki ben ona ses demiyorum, "baba" diyorum) berrak mı berrak çarşaf gibi sularda karagöz balıklarıyla yüzüyorsunuz, kardeşinize daha fazla deniz kabuğu için baskı yapıyorsunuz, beyaz renkli kadife kumsalında oturuyorsunuz...

...Dönüşte pazarına uğruyorsunuz, dondurmanızı yiyorsunuz, benimki gibi bir babaanneniz varsa onun çay bahçelerinin etrafındaki asmalardan yaprak toplamasını izliyorsunuz, hatta yaprakları dondurma poşetine koyduğu için babanızın gerçek dondurma sandığına gülebiliyorsunuz, Kalesine şöyle bir bakıyorsunuz, akşam evde bekleyen bir dedeniz yoksa, kıyı restorantlarından birinde rakı-roka-balık yapabiliyorsunuz, daha sonra geldiğiniz gibi feribotla uzaklaşıyorsunuz, siz oradan ayrılamadığınızdan sanki ada sizden uzaklaşıyormuş hissine kapılıyorusunuz...

Uzun bir iç çektim bu arada... ben Adayı özlemişim...

Bir aksilik olmazsa, suyu inek içmezse inek dağa kaçmazsa, planlarda bir değişiklik olmazsa, balayı eşittir Bozcaada...

-Bağ evlerinde pansiyon tarzında kalınabiliyormuş, bu konu araştırılacak,-Çok kişi öğrenmesin, Adanın tadı kaçmasın bu konuda dua edilecek, -Daha güzel resimler çekilecek, asmalı bahçelerde kahvaltı edilecek, -sahillerinde elele gezilecek, günbatımına karşı şekerli Türk kahvesi içilecek, -akşama balıklar afiyetle yenilecek, ikimiz de emekli oluncaaa Ada'ya yerleşilecek... (hani Van'a gidilecekti?-bu konu daha sonra ele alınacak...)

12 Ocak 2009 Pazartesi

You make me feel brand new...

Listemize bakacak olursak,

-kar yağdı, -dolunay vardı, -kahvaltıda vişne reçelli çokokremli ekmek yedim, -maçta sakatlanmamış, -saçımında güzel olduğunu söylediler, -hediyemi de beğendi...

**************************
sabah gülerek uyandım, anneciğimin pohça yapan ellerinin yanına benim pancake yapan ellerini ekledim. o eller akşama börek yapacaktı, frambuazlı çikolatalı pasta ikram edecekti, o eller benim 100 kilo olmamı istiyorlar. kalabalık ailemle nezih bir kutlamayı ben çok sevdim.


akşama diğer d.günü sahibinin yanına gideceğimden emindim ama başıma nelerin geleceğinden habersizdim.
Salonun ışıklarını açtıktan sonra koltukların arkasından dünyanın en güzel insanları ve aynı zamanda en mükemmel arkadaşlarının çıktığını görmek, ben de kalbimin beynimle boğazımda düğümlenmesine yolaçan bir etki yarattı... çok mutluyum çok... M'ye, D'ye, Y'ye, P'ye, N'ye, K'ye ve E'ye, en sağlıklı en harika günleri diliyorum...
"o"nu mutlu görmek beni daha da mutlu etti... bir on sene mutlu kelimesini kullanmam galiba bu kadar söyledikten sonra:)
bir sene daha yaşlandığıma hiç bu kadar sevinmemiştim, en güzel d.günümdü...
d.günü çocuğuna, fikir babasına, organizasyon perilerine ne söylesem az... bana söz verdiği gibi çok güzel bir gün oldu, bizim günümüz oldu... iyiki de oldu...


böyle şahane bir günde, ben pot'larımı sirtaki yaparcasına kırmadım, diyebilseyim keşke, söylemeden önce 5 kere düşünsem keşke, sağır duymaz uydurur olmasam keşke, o mor şeyi M'e karşı tutmasaydım keşke...
işte o zaman anılar olmazdı, karnımız ağrıyıncaya kadar gülmezdik, komşular bizi attıracak apartmandan korkusu yaşamazdık, günümüz dolu dolu geçmezdi, biz buyuz diyemezdik, iyiki de biziz...
şaşırdım, güldüm, yedim içtim, şımardım, yenilendim, bir kez daha aşık oldum,
sevdim bir kez daha sevdim...

10 Ocak 2009 Cumartesi

Ahududulu Çikolatalı Pasta


Doğumgünü pastamdır kendileri... Hiç aksatmadan hersene bizim eve uğrarlar... Kendileri diye bahsediyorum, kişilik sahibi bir pasta çünkü... Onu yemeyi kendilerine saygısızlık olarak algılamıyorum...
Doğumgünümde başkasının da doğumgünü,ben bu tesadüfü çok sevdim... ve hersene daha da çok seviyorum...bu bir lutûf gibi...Yarın nasıl bir gün olacak bilmiyorum, Ocak sonu ile çok ilgilendiğimiz için günümüzü fazla düşünemedik... Ben size söyledim, 2009 çabucak tükenecek diye. böyle olmaması için elimden geleni yapıyorum, yemin ediyorum size...

Tesadüf demişken;

Bu görüntüye cok şaşırmıştım, iki önemli insanın ismi, ortaokul ve ilkokul öğrenci numaram...hemen fotoğrafladım... İstanbuldan... İstanbul aşkımı fasikül halinde anlatabilirim, daha sonra anlatmak istemem ondan, konudan konuya atlıyorum, kendimi tutamıyorum...

Daha çok yazabilsem keşke, daha çok fotoğraf çeksem...Son bir haftadır yoğun bir şekilde mesai yapıorum,yeni işimden cok memnunum ancak geç saatlere kadar mesai durumunun, benim bir sonraki günki performansımı etkilediğini göz önünde bulunduracak olursak, üzerimde pek olumlu etkiler bırakmadığı kesin...

Ben eve gelince, uzun uzun yemek yemeyi + canikolarımla sohbet etmeyi, arkasından çayımı yudumlamayı, bu arada nette öbür canikolarımla sohbet etmeyi, güncelden uzak kalmamayı, sıcak sulara dalmayı, yorganın altında kitap okuyarak, uykuya dalma ihtimalini sevdim...

O günler de gelecek... umarım... dönemsel olduğunu düşünüyorum... yarın güzel bir gün olsun,"o"nun bana söylediği gibi...

Bugünüme ise pancake yaparak başladım, devamı aynen o kıvamda geçti, "reçellisini yerken ikincisini neyle yesem acaba" gibi bir telaş içindeydim alışveriş yaparken... Çoğu bitti azı kaldı, "hayırlı iş vesilesiyle alışveriş vol.3" haftaya... gelecek haftanın telaşını şimdiden yapmayım, böyle çilekli telaşlar bunlar. Çilekin yüzümü güldürmesinin yanısıra, sabah yaptığım pancake'in akşam da aynı tazelikte olması yüzümü güldürdü. Tepkisini merak ettiğim şahsiyetin de beğenmesi, gözlerinin içine-rahatsız edici olabilir ama-100 puan bekleyen öğrenci gibi bakan "ben"in, ağzının kulaklarına kadar varması hatta ensesinde birleşmesine yol açtı...

Yarın kar yağsın, gece dolunay olsun, kuzey yıldızı benim yıldızıma yakın olsun, kahvaltıda vişneli-nutellalı ekmek olsun, saçım güzel olsun, maçta sakatlanmasın, hediyemi beğensin...

3 Ocak 2009 Cumartesi

Eskisini Getirene, Yenisini Bedava Veriyoruz...

İnsanın 31.12.2008 gecesi mesaiden sonra eve kaçta gideceğini bilmemesinden daha kötü birşey varsa, o da aynı insanın eve 20:30'da gitmesidir. Ama evde onu bekleyen sevgilisi, annesi, babası,babaannesi, dedesi, anneannesi ve kuzeni olduktan sonra, o yorgunluk falan vız geliyor,hatta masadaki yemekleri gördükten sonra tırıs gittiğine dair söylentiler ortaya çıkıyor.
Unutulmaz bir yılbaşı gecesiydi benim için, son bekar yılbaşı gecem... Yeni yıl dönüm noktası gibi benim için, okadar çok şey varki yapılacak sanki hemen tüketecekmişim gibi geliyor. Her anı doyasıya yaşamayı seven benim gibi biri için hiç istemediğim bir durum...
herkes için SAĞLIK, HUZUR, MUTLULUK, BAŞARI istiyorum...
Yeni yılın ilk işgünü olan cuma günü, bana çok garip gelen, daha sonra tüylerimin ayaküstü kalkmasına neden olacak bir olay yaşadım... Anlatayım:
Şube yoğun günlerinden birini yaşıyordu, kasadaki arkadaşlardan birisiyle bir tatsızlık yaşadım hatta, moralim bozulmuştu, masama geçtim, sonra bir kadın yaklaştı masaya faiz oranları ile ilgili bilgi almak istedi. Söyledim, anlattım, çok genç olduğumu söyledi bende yaşımı söyledim. Doğumgünümü sordu, o da benimle aynı burçtanmış, oğlak burcunun özelliklerini söyledi. Sonra karakterimle ilgili ilginç ve doğru yorumlar yaptı, soğuk göründüğümü ama beni tanıdıkça insanların bana ısındığını, çok çalışkanlı düzenli disiplinli, kararlı ve inatçı olduğumu söyledi. 2009 da bekarsam evleneceğimi söyledi, doğruladım, kafamda gereksiz yere telaş yaptığımı, herşeyin çok güzel olacağını söyledi. İşimde yükseleceğimi, başarılı olacağımı söyledi. Bir kız çocuğum olsun istiyormuşum ki doğru, ama bir kız bir erkek çocuğum olacakmış, hemde hemen olacakmış, ardarda olacakmış. İşyerinden biri yakın zamanda kalbimi kırmış ama özür dileyecekmiş ki bugün diledi...
Bunun şurası garip geldi benim yeni bir iş ortamı ve sevdiğim ile kuracağım bir yuva ortamı ile karşılaşacağım yeni bir yıl ile ilgili meraklarımın telaşlarımın cevabı gibi oldu, Meral Hanım... Falcılıkla ilgisi yoktu, tarzını anlatmam size... beyaz pofuduk montlu, pembe yanaklı, annem yaşlarında bir kadındı... Sohbet havasında oldu, hiç bir çıkar bağlantısı yoktu... Daha çok şey söyledi ama hepsini yazayım istemedim... Benim yerime başkası olsa ona da söylermiydi? Benim bir daha gelin Meral hanım size çok ısındım cümlemin bir etkisi olacakmı? bir daha gelecek mi? Bilmiyorum neydi... Ama bana iyi geldi...
İş hayatına dönecek olursak, bugün mesai yaptık, 10.30-15.30 arasında. Yarın pazar, güzel bir sabah kahvaltısından önce bembeyaz olmuş vadide yürümek istiyorum, kahvaltıda dedemle oynaşmak istiyorum, daha sonra keyif çayımla beraber, gazete okumak istiyorum... Yeni yılın ilk pazarı...
(yeni olan şeyler sıralanır ya birde yeniyılda, "yeni yılın ilk bebeği, ilk karı, ilk trafik kazası,ilk engüzel olayı, ilk en kötü bilmem neyi"... yeni olan şeyler hep güzel kokar...)
Saygılar sunuyorum, öpüyorum, muhteşem bir pazar diliyorum.

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...