23 Ekim 2011 Pazar

Oğlağından Dedesine Mektup

Benim de böyle bir resmim olsun dediğim bir resim. Senin "çebiş oğlağım, dobuş oğlağım" diye sevdiğin oğlağını öperken... Beni de bir şey yerken gördüğünde küçük lokmalarımdan ve bitmeyen çiğnemelerimden dolayı aynı hitapta bulunurdun. Oğlak burcu olduğumu bile bile...

Bir oğlak bulayım, öpeyim onu senin öptüğün gibi... Aynı resimde buluşuruz belki tekrardan... Keşke... Oradaki oğlak olasım geliyor... Gerçi bizimde var seninle dudak dudağa resmimiz beraber geçirdiğimiz son doğumgünümde... Hani kucağına oturduğum resim... Ismarladığın son ahududulu çikolatalı pastayı yedikten sonra çekilen resim.. Beni Melihe "veremeyişinden" 3 hafta önceki resim... Ayrılmadığımız resim... Mıhlandığımız resim...

Bugün 2 yıl bitti. öksürüyorum bugün hep. nedeni boğazımdaki dedesizlik yumrusu. senden erken ayrıldım. 23 ekimde ayrıldım... mevsimlerden sonbahardı. Hem bahardı hem sondu hem ekimdi. sanki dün kaybetmişim gibi seni... hala taze... hala diken diken kalbimin üstü. ama içi seninle dolu olduğundan acıtamaz dikenler kalbimi.

Sen hayatta olsaydın, Hüseyin Dedem de olsaydı, annemle babamın başına o kaza gelmeseydi, hepsi aynı anda olamıyor mu? olmuyormuş...

Seni çok özlüyorum dedecim... Çok seviyorum... Adını Ali Can yaşatıyor, hem Ali hem Can hem kardeşim hem de sen...

Daha tuğlalıyken işçiliğini beğendiğin yazlığına gittik bu yaz damadınla... Balkonda ayakta beyaz saçlı pamuk babaannem karşıladı bizi, bu sefer yanı boştu. “Nerde kaldınız yavvv!” diye bağıran bir boşluk. Babaannemin gözlerini dolduran bir boşluk. Babaannemden sonra sarıldığım bir boşluk. Öpücüklere boğduğum bir boşluk. Beni melihten kıskanan bir boşluk. Tam da o balkonda aramıza bir erkek girmesinden kaynaklanan kıskançlığını itiraf eden bir boşluk. O balkondaki salıncakta sallanan bir boşluk.

Ameliyatlarından dolayı denize giremediğinden kumsalın kenarına otururdun ya, ben de yanına ilişirdim ya hep, minik dalgalarında arasından çakıl taşlarını toplardın ya hep... Küçükleri denizde sektirip, büyük olanlarını babaanneme armağan ederdin ya, dolmaların üzerine koyması için... Bizde deniz kenarında oturduk damadınla, taş sektirdik. Melih’in kulağını “dedemle şunları yapardık, bunları yerdik, onları söylerdik” cümleleri ile doldurdum.

Ben bu yaz o boşluğu doldurmaya çalıştım. Bir türlü dolduramadığım bir boşluğu. Ne kadar büyük bir boşluğu. Yutkunmakta zorlandığım boşluğu.

Bayram arifesinde ise o boşluğun anıtını ziyaret ettik damadınla, “babaların babası,mekanın cennet olsun” diye kısa bir cümle ile ifade ettiğim boşluğu. Mezar taşının soğukluğunu ısıtmak için ancak bir kitap yazılması gereken boşluğu. Kuru toprağını serinletmek için suladık, sana kana kana su içiriyormuş niyetiyle. Cennetteki ırmakların kenarında olman için dua ederek. Hayatın gerçeği diyerek, her nefis gibi bu dünyadan gideceğiz diyerek. Bir dahaki sefere “süsen tohumu” getirelim diyerek, çiçeksiz kalmış toprağını görerek.

Senin izlediğini bile bile hiç durmadan anlatıyorum, çünkü seninle konuşmalarımızı çok özlüyorum. Ne kadar çok anı bırakmışsın bana, hep kendini bırakmışsın bana. Geçen hafta göz ameliyatı oldum, göz damlalarımın saatlerini takip etmek için elime rastgele bir defter aldım, sayfalarına bakayım dedim, seni bizden alan hastalığın dönemindeki ilaçlarını da o deftere yazmışız… heryerde buluşuyoruz seninle, hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, defterde kalemde, ankarada istanbulda, akçayda korgunda, salonda benim odamda, hiç göremediğin evimde salonun köşesindeki resimlerde, kucağında benim bebekliğimle, her gören resimlerin önünde seni anıyor rahmetle, heryerdesin hep aklımdasın inan. dilimden düşürmüyorum inan. çok özleniyorsun inan.

Hiç yorum yok:

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...