31 Aralık 2011 Cumartesi

12 benim uğurlu sayım...

2012. Yarın bize geliyormuşsun, öyle söylediler. Diğer 2011 kardeşin gibi 1 seneliğine geliyormuşsun.
2011 bize bir çok yenilik getirdi.
Alüminyum kaplı bir portakala benzettim ben senin son kardeşini.
Çünkü 2 yıldır değiştirmek istediğim işimi sonunda değiştirdim, o alüminyum kabını 2011'in ilk altı ayı boyunca tırnaklarımla soydum. Yeni işime kavuştum. Portakala ulaştım. Dilim dilim yemek için portakalı böldüğümde, yüzümüzü güldüren bir yavru portakal tanesinin varlığını keşfettik. 2012 ye 12 haftayı tamamlamış olarak gireceğiz. 2 düzine hafta daha geçeçek, bir de 4 hafta daha sonra çekirdek aile olarak oluşumumuzu tamamlayacağız.
Bize gelirken yanında sağlık getir bol bol, huzur getir çokça, dünya barışı istesem de olmuyor zaten, birde bir çuval para getirirsen fena olmaz. “İstemem yan cebime koy” demem, özel olarak diktiğim kocaman cebimi açarım sonuna kadar.
Bu arada Ocak ayında başlayacağımız hamile yogası dersleri için şimdiden teşekkürler.
Bir de 2012 Ocak ayında Melihle ikimizin doğumgünü olduğunu söylemiştir, diğer kardeşlerin. Ama bu sene bir sorunumuz var, Melih 30 yaşını üfleyeceği için bildiğin bunalımda. 30 yaş krizi diye bir icat çıkardı. Tutturdu, 1998 yılına dönmek istiyorum diye. Bunun korkulacak bir şey olmadığını ona kanıtlamamız lazım, bundan dolayıdır ki, senin çok çok çok hassas ve fedakar davranman lazım. Sanırım babalık olayı da biraz gerdi benim oğlağımı. Her şey gibi zaman da en iyi ilacı olacak galiba.
Eşsiz olanlara eş, aşksız olanlara aşk, dertlilere deva, hastalara şifa diliyorum.
Bense, sağlıkla casper’ıma kavuşmak istiyorum, bunun dışında bir şey istemiyorum.
Ayrıca sen geliyorsun diye güzel bir sofra hazırlıyoruz. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Az bir şey yapacaktım ama dayanamadım, payıma düşenden fazlasını yapacağım galiba. Napıyım seviyorum. Seni iyi besleyelim ki bize iyi bak, iyi gel, hoş gel.

29 Aralık 2011 Perşembe

Domates yatağında dinlendirilmiş kekikli beyaz peynirli tost

Sulu yemeklerden, pilavlardan, çorbalardan, köftelerden sıkıldığımız bir anda, tam da haftanın ortasında çarşamba günü bizim evde taferik günü. Bu güne öyle saygı duyuyoruz ki, annemler, "kızım bu akşam yemeğe bize gelin, size dünyanın en güzel yemeğini yaptım" dese bile annemlere gitmiyoruz, evde paşa paşa taferiğimizi yiyoruz.
Her gün “bugün akşama ne yapsam, ne yesek” diye düşünüyorum ama söz konusu taferik günü olunca bana bir şevk geliyor, bir zevk geliyor ki sormayın.
Peki nedir bu taferik?
"amaaan bugün canım hiç sulu yemek istemiyor" dediğimiz anda, fazla alengirli pişirme işiyle uğraşmadan, kısa sürede hazırlanan, kahvaltılıklarla desteklenen, lezzetli mi lezzetli doyurucu yemekler diye tanımlayabiliriz.
Taferik adı ise, Ayhan annemden geldi, bizim çarşamba günleri aktivitelerinden bahsederken, yaptığımızın onların yöresinde “taferik” diye adlandırıldığını söyledi. Bizimde uydurmasyon bir o kadar da atmasyon zaman zaman kıvırmasyon yemek günü yerine, taferik günümüz olmuş oldu. Günümüzün adı konmuş oldu.
Mesela dün çarşambaydı, tost çeşitlerinden gittik, Melihe bol kaşarlı sucuklu, bana beyaz peynirli domatesli kekikli. Yanına da taze sıkılmış portakal suyu.
Taferik günlerimizin sipesiyalleri ise şöyle;
-menemen,
-sucuklu yumurta,
-makarna salatası,
-patates kavurması,
-hazır yufkadan gözleme,
-fırında sütlü patates,
-mücver,
-fırından alınan ekmek hamuruyla yapılan pizza,
-aynı hamurdan yapılan hamur kızartması yani “pişi”,
-domates soslu karışık kızartma,
Bunlarla sınırlı kalmayacak tabiî ki kendimizi geliştireceğiz, daha ileriye, daha taferiğe doğru, durmadan yorulmadan ilerleyeceğiz…

19 Aralık 2011 Pazartesi

Let the sun shine in...

...The sun shine in. Güneş çocuklarla dolu bir müzikal. Güneşin esamesinin besame mucholanıp okunmadığı bir günde nerden geldi bu aklıma derseniz eğer, sizi aynadaki aksimi görmeye davet ediyorum.

Saçımı kestirmenin dayanılmaz hafifliği, çok kısa olduğu düşüncesinin tüm damarlarıma işlemesi ile karışınca, Melihin başını yemem farz oldu. Gözlerimin çekikliği ile Çin işkence metodları birleşince, Melihin saçımı beğenmesi de farz oldu.

Kuaförümü seviyorum. Ama fönü istediğim gibi çekmediğinden düğüne ev sahipliği yapan gelinin yengesine benzemiştim. Evdeki saç şekillendirici ile istediğim düzlüğü elde ettim. Böylece beğendirebildim. Haklıydı ama benim beğenmediğimi o niye beğensin.

Benim açımdan ise zaten hormonal değişikliklerin dibine vurmuş durumdayım. Tükürük salgısının artışı sonucu tükürükus dominicusa dönüşmem, boğaz kuruluğu sonucu “Version IV-Marlon Brando 4S 2012” olma yolundaki ilerleyişim, cadı kazanı kaynatan midemin bulantılarım zaten baş tacı, her şey bu yüzden oluyor. Ama her şey “casper” yüzünden oluyor. İyi ki oluyor. Noktacıktı, fındık oldu, fındıktı “Casper” oldu. Şubat ayına kadar Casper olacak adı. İşyerindekiler bilmiyor, onlara da yeniyılda söylerim galiba. Şube de bir bayan olduğu için, erkeklerde muhabbeti fazla uzatmadıkları için, çok zor olmayacak. Mesela bu sabah saçımı gördüler sıhhatler olsun dediler tamam. Fazla uzatmaya gerek yok.

Zaten uzatacak bir saçım kalmadığı için, neyse toparlanalım, tekrar aynı plakı döndürmeye gerek yok. Bu arada evdeki pikap için plak arıyorum. 4 tane plak var şimdilik, en kötü her ay alsak bir tane, 44 tane olur 2-3 seneye. Uyumlu kelimelerime kurban olayım, sendromsuz pazartesilere de kurban olayım, pazartesilere toplantıyla başlamaya da kurban olayım. Ben en iyisi toplantıya katılayım. İyi haftalar.

9 Aralık 2011 Cuma

Mili mili on, Mili mili mili on.

Milyonlarca kar yağdı bu sabah. Hava biraz kırıldı sanki, kuru ayaz bir havadan iyidir karlı hava bence. Karlı hava beraberinde "Kar"amsarlığı, Ef"kar"ı beraberinde getirdi bu sabah. Ayrıca sıradaki na"kar"atı:

Karlar yağıyor.
Cama pıt pıt çarpıyor.
Karakız camdan bakıyor.
Yollar buz tutuyor.
Araba kayıyor.
Eşim bana bakıyor.
Servisle gitseydik diyor.
Diyorumki midem bulanıyor.
Kaşları kalkıyor.
Dudakları bükülüyor.
Buzlu yol bitiyor.
Derin bir nefes veriyor.
İçi biraz rahatlıyor.
Beni işe bırakıyor.
Herşey senin mutluluğun için diyor.
Bu karakız da onu seviyor.
Biliyor ki kocası işyerinde camdan bakıyor.
"Kar"a "kar"a akşam eve dönüşü düşünüyor.
Oysa sabah dediğim gibi öğlen güneş açıyor.
İçin rahat olsun karlar eriyor.






Resim: buradan.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Analitik, Geometrik, Özünde Biyolojik...

İki paralel hayat, aynı günün tarihinde doğmanın tesadüflüğü ile aynı yönde ilerleyen iki paralel hayat. Birbiri ile kavuşuncaya kadar kendi analitik yağlarında kavrulan, kavuştuktan sonra birbirleri ile geometrik kavrulan iki paralel düzlem. Bu paraleller aynı yönde ilerlemeye devam ederken çakışacaklarını hiç düşünmemişlerdi. Çakıştıkları an tek bir çizgi oldukları andı. İkiydiler, bir oldular, elmanın iki yarısıydılar, arkalarında çok ışıklı yollar bıraktılar.

Bir gün aralarında küçük bir nokta olduğunu fark ettiler. Yarısı birine yarısı diğerine aitti. Ama tümü ikisine aitti. İki düzlemin üzerine doğal olarak konan ve ileride sezgisel uzaklık duygusunu gözetecek olan bir noktaydı. Bu noktanın ilerde uzayıp büyüyeceğinin farkına vardılar.

Bu öyle bir noktaydı ki herkesin unvanına yeni bir unvan ekliyordu. Annelerimizi- anneanne ve babaanne, babalarımızı-dede ve büyükbaba, kardeşlerimizi-dayı ve hala, arkadaşlarımızı-teyze ve amca, kayınları yenge ve enişte, anneanne ve babaannelerimizi koca nine yapıyordu.

Bu küçücük nokta büyük bir mucizeydi. Noktalığının aksine onunla her şeye yeni bir başlangıç yapılacaktı. Bu nokta bir şeyin sonunda değil, her şeyin başında kullanılacaktı. Çünkü her şeyin başında o gelecekti. Bu nokta her şeyi nasıl değiştirecekti.

En başta paralelleri… Paraleller şaşkındı. Hangi şekle gireceklerini karıştırdılar. Sevinçten 4 köşe mi, bebeğin içinde büyüyeceği bir küre mi, 3 kişilik olacaklarından bir üçgen mi, daha korunaklı olacağından bir prizma mı?

Hazırlar mıydı yeni unvanlarına, yeni yaşam biçimlerine, yeni sevgi türüne? Sevgi bu noktacığa yetecek miydi? Kişiliği nasıl olacaktı? Kişilikli olarak mı katılacaktı aramıza? Nokta olarak kalmayacaktı elbet. Bir ünlem, bir üç nokta, bir sol anahtarı, bir nota, bir imza. Ama ne zaman hangi şekilde olursa olsun, hep onların noktacıkları olarak kalacaktı… İşte tüm bu soru işaretlerinin arasında bu cevaptan eminlerdi. Onların noktacıkları hep küçük kalacaktı aynı zamanda büyüyen. Hem nokta hem en başta, hiç büyümeyen, hep aralarında…
Resim: etsy

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...