16 Ocak 2012 Pazartesi

my next month with marilyn...

10 Şubat hemen gelir mi?Michelle Williams'ın ödül almasına çok sevindim...

11 Ocak 2012 Çarşamba

-30 yaş sorunsalı-for C&M-

Bugün doğum günümüz.
Biliyorum, 30 yaşına giriyorsun diye biraz tedirginsin.
Ben de seneye gireceğim merak etme, seni yalnız bırakır mıyım hiç?
Yirmili yaşlar iyiydi bunu da biliyorum, bir de bunun üzerine “babalık” sorumluluğu gelince tuz biber oldu bunu da biliyorum.
Sana hafiften şişen karnımı gösterdiğim zaman aklına ilk gelen şeyin sorumluluk olduğunu da biliyorum.
Ama bir şey daha biliyorum, sen şimdiye kadar dünya üzerinde görülen “en mükemmel 30 yaşında baba olan insan” olacaksın.
Her yaşında mükemmel bir baba ve eş olacaksın.
Ama şimdiki yaşına kadar yapamadığın şeyleri de bundan sonraki yıllarda yapabilmeni diliyorum. Kayak yapmanı diliyorum mesela şu kış aylarında, ben sıcak sahlepimi içerek izlerim seni, Kartalkaya’da ya da Kartepe’de.
Yurtdışına ne zaman gidebiliriz tam kestiremiyorum. Onun da hayırlısı artık.
Sen doğmasaydın, sorgu meleklerinin dünyadaki yegane temsilcisi olmazdı,
Sen doğmasaydın, annenin ve babanın onları güldüren bir pırlantaları olmazdı,
Sen doğmasaydın, ablanın canının yarısı olmazdı,
Sen doğmasaydın, Mete’nin “Ankara” da “Dayısı” olmazdı,
Sen doğmasaydın, bizim sülalenin, senin gibi hep örnek gösterilen bir damadı olmazdı,
Sen doğmasaydın,
Bana hafta içi her sabah kahvaltı hazırlayan,
Akşamları meyve tabağımı eksik etmeyen,
Gözlerimin açılmadığı zamanlar beni işe bırakan,
Yerler buzlu olduğunda akşamları servisten beni alan,
İki ayrı şemsiyede yürüme isteğimi anlayışla karşılayan,
Gerektiğinde tek şemsiyede başarılı bir şekilde yürüyebilen,
Hayatımdaki ilk bisikletimi alan,
Ankara’nın havasının kuru olduğu gerçeğini bana söylettiren,
Apartmandaki güncel olayları takip eden ve bana aktaran,
40 kere dile getirerek, sonunda katı meyve sıkacağı sahibi olan,
Yemekler konusunda kendimi geliştirmemi sabırla izleyen,
Evde yemek olmadığında, yemek yapmamı da sabırla bekleyen,
Sürüsüyle sayabileceğim bu örneklerin haricinde,
Beni mutlu eden,
Yanında huzur bulduğum,
Kendimi güvende hissettiğim,
Bir adama aşık olmayacaktım…
Onunla aynı gün doğmanın şerefini yaşayamayacaktım,
İyi ki doğdun,
İyi ki benim oldun…

5 Ocak 2012 Perşembe

Cry me a river...

Ninni desem uyur molar.
Üstüne güler derdim olar.
Benim yavrum büyür molar.
Nenni nenni e kuzum nenni.
Bebeğin beşiği camdan.
Düştü yuvarlandı damdan.
Babası geliyor Şam’dan.
Nenni nenni e kuzum nenni.
Ormanlardan geçemedim.
Ben yavrumu seçemedim.
Her derdine yetemedim.
Nenni nenni e kuzum nenni.
Benim bebeğim yudumudu.
Gül dalda hakk umudum.
Ben de kestim ümidimi.
Nenni nenni e kuzum nenni.

En son 2010 Ağustos ayında haklı bir nedenden dolayı ağlayan bu çekik gözlü kız, dün akşam bu ninniye sebepsiz yere, hıçkıra hıçkıra, şaşıra şaşıra ağlamıştır. Duygusallığı içine içine çekmiş ve gözyaşı kanallarından akıtmıştır. Ağlayan halini unuttuğu için, aynada kendini izlemiştir. Akan rimellerinin yanaklarında çizdiği dallar onu üzmemiştir. Dallardaki tomurcukları görünce içinin ferahladığını hissetmiştir. Bu kurugözlü kız, gözyaşlarını kaybetmiştir, hükümsüzdür.

2 Ocak 2012 Pazartesi

ajanda...

Yeni yılın ilk pazartesi günü, ilk işgünü, önümde yeni ajandam... Gözümün önüne tel tel düşen saçlarımın arasından, bugün saçımın güzel olmamasından yakınarak, sayfayı açıyorum, yeni ajandanın yeni olan kokusu... biliyorum, haftaya bu kokusu kalmayacak, yazmaya kıyamıyorum, diyemiyorum, hemen bugün yapılacakları yazıyorum, yetmiyor yarın yapılacakları da yazıyorum, 2 sayısını görür görmez yaptığım şeyi-62 den tavşanımı da-yapıyorum, sabahın az olan yoğunluğunda, Ocak ayının yoğunluğuna şaşırıp kalıyorum, kafamda ve ajandada Ocak ayını bitiriveriyorum... Günler geçiyor, ajandanın sol tarafındaki incelik kalınlaşıyor... Yeni sayfalar, yazıldıkça eskiyor... Beyaz sayfalar, grileşiyor... İnsanların saçları beyazlıyor eskidikçe, sayfaların ise rengi kararıyor kullanıldıkça... İkinci altı aylık dönemde ajandanın en azından işyeri için kullanılamayacağı akla geliyor, bu sefer yüzümü tebessüm sarıyor... işte o zaman bir müzik sesine olan ihtiyacım kabarıyor... Taşplak meyhanelerinden Agop'unkine gidiyorum, saçlarımın kısalığına ithafen, "Saçların Tarumar"ı seçiyorum... Sözlerini dinliyorum, alt dudağımı sarkıtıyorum, sonra sabah arabada bu şarkıyı söylediğim aklıma geliyor, gülüyoruz, bende gülüyorum... Sabah yaşadığım 3 saatlik zaman diliminde tüm yaşamın özetini çıkarıyorum, gülüyoruz, alt dudağımızı sarkıtıyoruz, sonra bir tebessüm, sonra susuyoruz, sonra ağız dolusu kahkaha, sonra sükunet... "Gel"ler, "Git"ler... "Med"ler, "Cezir"ler... Sonra hiç sıkılmadan dinlediğim, "medcezir" şarkısını yine dinliyorum, yine susuyorum...

Hoşunuza gidebilecek yazılar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...