2012. Yarın bize geliyormuşsun, öyle söylediler. Diğer 2011 kardeşin gibi 1 seneliğine geliyormuşsun.2011 bize bir çok yenilik getirdi.
Alüminyum kaplı bir portakala benzettim ben senin son kardeşini.
Çünkü 2 yıldır değiştirmek istediğim işimi sonunda değiştirdim, o alüminyum kabını 2011'in ilk altı ayı boyunca tırnaklarımla soydum. Yeni işime kavuştum. Portakala ulaştım. Dilim dilim yemek için portakalı böldüğümde, yüzümüzü güldüren bir yavru portakal tanesinin varlığını keşfettik. 2012 ye 12 haftayı tamamlamış olarak gireceğiz. 2 düzine hafta daha geçeçek, bir de 4 hafta daha sonra çekirdek aile olarak oluşumumuzu tamamlayacağız.
Bize gelirken yanında sağlık getir bol bol, huzur getir çokça, dünya barışı istesem de olmuyor zaten, birde bir çuval para getirirsen fena olmaz. “İstemem yan cebime koy” demem, özel olarak diktiğim kocaman cebimi açarım sonuna kadar.
Bu arada Ocak ayında başlayacağımız hamile yogası dersleri için şimdiden teşekkürler.
Bir de 2012 Ocak ayında Melihle ikimizin doğumgünü olduğunu söylemiştir, diğer kardeşlerin. Ama bu sene bir sorunumuz var, Melih 30 yaşını üfleyeceği için bildiğin bunalımda. 30 yaş krizi diye bir icat çıkardı. Tutturdu, 1998 yılına dönmek istiyorum diye. Bunun korkulacak bir şey olmadığını ona kanıtlamamız lazım, bundan dolayıdır ki, senin çok çok çok hassas ve fedakar davranman lazım. Sanırım babalık olayı da biraz gerdi benim oğlağımı. Her şey gibi zaman da en iyi ilacı olacak galiba.
Eşsiz olanlara eş, aşksız olanlara aşk, dertlilere deva, hastalara şifa diliyorum.
Bense, sağlıkla casper’ıma kavuşmak istiyorum, bunun dışında bir şey istemiyorum.
Ayrıca sen geliyorsun diye güzel bir sofra hazırlıyoruz. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Az bir şey yapacaktım ama dayanamadım, payıma düşenden fazlasını yapacağım galiba. Napıyım seviyorum. Seni iyi besleyelim ki bize iyi bak, iyi gel, hoş gel.


































Bugün olan olaylar için bir araştırma yaptım canım kardeşim...
Hayat tüm zıtlıklarıyla devam ediyor. Zıtlıklar çıkış noktasıdır. İyi kötü, siyah beyaz, gece gündüz, savaş barış, aç tok, sıcak soğuk, mutlu mutsuz, zengin fakir… Onların oluşturduğu ara yoldur bizim hayat öykümüz. Taaa ortaokulda yazdığım bir komposizyon vardı. “ying ve yang”. Edebiyat öğretmenim çok beğenmişti. Ama onda kaldı. Keşke bir örneğini alsaydım. Yazımın tek kusuru küçük r harflerimin büyük R olarak yazılmasıydı. Bir de Yudumla lisede yaptığımız çuvalişi örümcek ağımız sergilendiği için kalmıştı okulda, ona da çok üzülürüm.
Bir de yitip gidenlerin arasında bizim evde bir zamanlar “ağlayan çocuk” resmi vardı. Onu attı mı ne yaptı annecim bilmiyorum ama ben severdim, burnumun direği sızlasa ona biraz bakmamla gözyaşlarımın gelmesi arasında bir paralellik vardı. Eve isteyerek göz yaşı sokulur mu?
Mutsuzluk yerine mutluluğun resmini asalım evimizin duvarına. Resme baktığımda yüzüme gülümseme geliyor, 6 çocuk çok fazla ama 4 çocuk yapasım geliyor, tüm zorluğuna rağmen sobalı bir evde oturasım geliyor... Bu resmin yapbozu varmış, alıp, yapıp, çerçeveletip, evimizin duvarına asmak istiyorum. Düşüncesi bile mutlu ediyor, demek gerçek olsa bildiğin havalara uçucam…